Vekalet Savaşları

Birinci ve ikinci dünya savaşlarında büyük yara alan, yüz milyon insanını kaybeden batılı devletler, bu acılardan ders çıkardılar ve birbirleriyle savaşmama kararı aldılar. Dünya iki bloğa ayrılarak, NATO ve Varşova Paktları kuruldu ve doksanlı yılların başına kadar soğuk savaş devam etti. Doksanlı yılların başında Sovyetlerin ve Varşova Paktını dağılmasıyla birlikte çok kutuplu bir dünyanın ilk işaretleri görülmeye başladı. Soğuk savaş yıllarında iki kutuptan birini tercih eden veya tercih etmek zorunda kalan, bir süper gücün kanatları arasına giren irili ufaklı devletler, bugün yeni kümelenmelere gidiyor ve yeni ekonomik ve siyasi gruplar oluşturuyor. Yeni güç dengelerinin oluşmasını önlemek, eski müttefiklerini yanında tutmak ve yeni müttefikler bulmak isteyen, dünya jandarmalığını kimseye vermek istemeyen ABD gibi süper güçler, vekalet savaşlarına yöneldi. Böylece hem yaptığı silahları satmaya devam ediyor hem de enerji kaynaklarını kontrol ediyor.

Evet, günümüzde yapılan savaşların rengi, usulü ve şekli değişti. Artık süper güçler, elinde kimyasal silah bulunduranlar ve nükleer güce sahip olanlar birbiriyle savaşmıyorlar. Silah sanayilerini çalıştırmak, zarar ettirmemek, icad ettikleri silahları ve mühimmatları denemek, enerji kaynaklarını ellerinde tutmak için savaşmadan da duramıyorlar. Silah satmak, sömürü düzenlerini devam ettirmek ve prestijlerini korumak için ya terör örgütlerini kullanıyorlar ya da küçük devletleri birbiriyle çatıştırarak silah satmaya devam ediyorlar. Yıllardır Ortadoğu'da hiç kesilmeyen savaşlar hep vekalet şeklinde olmuştur. Artık dünya jandarması geçinen küresel güçler, enerji kaynaklarını elinde bulunduran ülkelere direkt olarak saldırmıyorlar, süper güçler kendi aralarında perde arkasında anlaşıyorlar, cepheye terör örgütlerini sürüyorlar. Bunların eline silah verip kendileri seyrediyorlar. ABD gibi bir süper güç, gözüne kestirdiği bir devletin önünü kesmek, bu devletin rejimini düşürmek, iktidarını al -aşağı etmek, kaynaklarını sömürmek, kendine itaat eden bir devlet haline getirmek isterken şu üç seçeneğe başvuruyor: Ya o devletin kralıyla-diktatörüyle anlaşarak o devleti sömürüyor, ya o devletin ordusunu ele geçirip darbe yaptırıyor, böylece o devletin ekonomisini ve siyasetini kendine bağlıyor, ya da terör örgütlerini o devletin üstüne salarak zayıf düşürüyor. Türkiye, krallıkla yönetilmediği için diğer iki seçenekle karşı karşıya geldi, iki saldırıya uğradı, bu iki imtihandan da başarıyla çıktı. ABD bu iki yolla Türkiye gibi bir devleti çökertemeyince hırçınlaştıkça hırçınlaştı.

Yaklaşık 35 senedir mücadele ettiğimiz PKK terör örgütü de, aslında bizim önümüzü kesmek, bizi iki- üç parçaya bölerek küçültmek ve yutulacak lokma haline getirmek için kurulan maşa bir örgüttür. Her ne kadar içeride ve dışarıda askerimiz, bir terör örgütüyle mücadele eder gibi görünse de, aslında süper güçlerle savaşıyor. Hem de savaştığımız tek bir süper güç değil, bize üstten bakan, bize husumet besleyen, bizimle bin yıldır hesabı olan bütün batılı güçlerle ve devletlerle savaşıyoruz.

1950'li yılların başlarında batılı güçlerin şerrinden emin olmak için onların kurum ve kuruluşlarına girdik, üye ve ortak olduk. Yirmilerin başında rejim ve sistemlerini aldık, onlar gibi giyindik, soyunduk, onların tatillerini tatil, bayramlarını da bayram yapık. Ne yaptıksa onları razı ve ikna edemedik, hakkımızdaki ön yargılarını gideremedik. Çünkü Rabbimiz öyle buyuruyordu: "O Yahudi ve Hıristiyanlar, siz onların dinine girmedikçe sizden asla razı ve hoşnut olmazlar.”

Bugün yapacağımız, bu ayet-i kerimede ifade edildiği gibi, onlara kendimizi kabul ettirme çabasından vazgeçmeliyiz. Geçmişte ne isek öyle olmalıyız. "Biz müslümanız, müslümanca yaşamalı ve onurumuzu korumalıyız. Ya bizi böyle kabul edersiniz ya da yeni arayışlara gireriz demeliyiz. Belki bundan on beş yıl önce kolay lokma sayılabilirdik ama bugün o eski Türkiye yok. Sanayi devleriyle ve küresel güçlerle tartışırken ve vekalet savaşı yaparken belki biraz sarsılırız, maddi kayıplarımız olur, ama o kayıplar ve o saldırılar bizi daha da birleştirir, bizim maneviyatımız güçlenir. Bizi tanımak isteyenler tarihimizi okusunlar.

 

 


Yazarın Diğer Yazıları