Bayram, ‘O Bayram’ Olur

Teamüle uyarak tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı’nı kutlar, hayırlar getirmesini temenni ederim. Ama, Dünyanın her yerinde Müslüman kanı oluk oluk akarken Bayram kutlamayı bence hak etmedik.              

Bayramları dost ve akraba ziyaretleriyle sınırlı tutmak yanlış olur. Geniş manada Bayram, Müslümanların birlik, beraberlik ve dayanışmalarının doruğu, bayram namazı  bu birliğin ordulaşmış formudur.

Dünyanın hiçbir ülkesinde bu boyutlarda çatışmalar ve krizler yok da, neden Müslüman ülkelerde var? Neden Müslümanlar bu halde?, biz niye bu hale geldik?, görevlerimiz nelerdir?, ne yapabiliriz? diye yüreğimiz sızlayarak kendimizi sorgulamadıkça, üzerimize düşenleri yerine getirmedikçe  bayram o bayram olmaz”.

Çünkü, önce gerekli çabayı göstermek (fiilli dua), sonra çabamızın başarısını Allah’tan istemekle (lafzi dua) dua tamam olur. Kolay olan, elimizi açıp yalvarmaktır. Halkımız dua bütünlüğünü “eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a yalvar” diyerek ne güzel özetlemiş. Ama, zor olan gerekli çabayı gösterme işini başkalarına ihale eder, bir kurtarıcı bekleriz. Kutsal geceler ve bayramlarda mesajla hayır dilemek GSM şirketlerini zengin eder, ama hayra vesile olmaz. Yani lafla peynir gemisi yürümez.

Rehberimiz Kur’an olmaktan çıktığından, Yahudi ve Hıristiyanları dost edindikten, onların öğretilerini ve sistemini aldıktan, kurdukları paktlara girdikten, stratejik ortakları olduktan bu yana biz ve devletlerimiz embriyosu alınmış tohum gibi şeklen var olduk, ama öz olarak tükendik.

 "Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez." (Mâide Sûresi, 5:51)

Lord Gurzon İngiliz meclisinde Kur’an’ı gösterek “Biz Türklerin elinden bu kitabı aldık, artık eski güç ve şevketlerine ulaşamayacaklar…” demesi de bizi uyandırmaya yetmeyecek  mi?

İçimiz sızlasa da, Müslüman kanının oluk oluk akmasını çaresizce izlemekten başka bir şey yapamaz hale geldik. Kur’an'ı rehber edindiği iddiasında olanları da birbirleriyle didişen yüzlerce gruba ve cemaate ayırdılar., Kur’an yerine  kulları, rüyaları, olağanüstü güçlerin baş aktör olduğu mitolojileri, türbe ve tekkeleri rehber edindiler. 

"Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın…”Al-i İmran 103

Dost edindiğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar, siyasi, ekonomik güç ve nüfuzlarıyla  Müslümanların başına halka rağmen, halkın düşüncesine zıt kukla yöneticiler getirdiler.

Bu kukla yöneticiler bazen çizgiden çıktılar. O zaman ya seçimleri maniple ederek - Öcalan'ı paketleyip  teslim ederek- istediklerini iktidara getirdiler. Ya onların kirli çamaşırlarını –kasetlerini- ortaya dökerek- istemediklerini gönderdiler. Ya da 27 mayıs, 12 eylül, 12 mart, 28 şubat darbeleriyle istediklerini başa getirerek Müslümanları yönettiler. Onların zengin petrol ve maden kaynaklarını sömürdüler, sömürmeyi de sürdürüyorlar.

Ülkelere, toplumlara göre bazen farklı yöntemler kullansalar da üç aşağı beş yukarı iki yüz yıldır tüm Müslüman ülkelerde uygulanan bu. 

Belki tek fark Demirel’in şapkası. Kimbilir belki de zat, darbe olursa alır giderim diye taşıyordu şapkayı. Dindar diye yutturdukları şahıs, CHP’ye akıl hocalığı yapınca Millet, kırk yıldır aldatıldığını anladı.

Çözüm mü? Ben ve hiçbir kul çözüm üretmeye mezun ve yetkili değiliz.

Allah (CC) Kur’an'ı insanın mutluluğu için  gönderdi. Peygamberimiz de (SAV) Kur’an'ı hayata uyguladı.

 Tek yapılması gereken her alanda Kur’an'ı hayatın merkezine koyarak “okumak, anlamak, uygulamak.”

İşte o zaman Bayram, “O bayram” olur.

Gerçek bayramlara kavuşma çabamızın artarak devamı duasıyla…

 

 


Yazarın Diğer Yazıları