GÖÇMEN MESELESİNDEKİ DOĞRULAR-YANLIŞLAR

Tarihin her döneminde savaş, kıtlık, doğal afetler, salgın hastalıklar vb. nedenlerle insanlar ülkelerini terk ederek, bir başka bölgeye veya ülkeye göç etmişler veya sığınmışlardır.

Göç veya göçmen sorunu hep var olmuştur, var olmaya da devam edecektir.

Suriye'deki olay, başta Sünniler olmak üzere Esed zulmünden bunalan halkların rejime karşı başlattığı protestolara, rejimin devlet gücü ile halkın üzerine bomba yağdırması ile başlayan bir "iç savaş”tır.

Rejim üzerlerine bomba yağdırırken savunmasız sivil halkın canını kurtarmak için en yakın ülkelere sığınması, bu ülkelerin de bu sığınmacıları kabul etmesinden daha doğal, insani ve İslami bir şey olamaz.

"Burada ne işleri var? Ülkelerinde kalıp savaşsalardı.” Söyleminde kasıt yoksa bilgisizlik vardır. Tüm Suriyelilerden "Mesela, İsrail ile savaş olsaydı tek bir Suriyeli ülkeyi terk etmez, savaşırdı” sözünü duydum.

Bir başka Suriyelinin anlattığı tüyler ürperticiydi. "Şam'ın Daria semtinde yaşıyorduk. Sabaha karşı kapılarımız çalındı. Herkesi çıkardılar. İran Hizbullahı'nın askerleri, kadın, çocuk ve ihtiyarları bir kenara ayırdılar. Eli silah tutan 2.500 kişiyi duvara dizdiler. Gözümüzün önünde hepsini tarayarak öldürdüler” diyordu.

Türkiye'nin yaptığı yanlış, göçmenleri kabul etmesi değil, bir plana, programa ve yasal bir statüye bağlamadan kabul etmesidir. Ülke geneline dağılmaları yanlıştı.

Sınırdan giren göçmenler, mesleklerine göre ayrılabilir, doktor, mühendis, akademisyen gibi nitelikli sığınmacılara, sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli elemanlara kamu veya özel sektörde iş verilebilirdi. Çiftçilik veya hayvancılıktan anlayanlara hazine arazileri tahsis edilebilir, üretime katkı vermeleri sağlanabilirdi.

Artık olan oldu. Ama şimdi yeni yanlışlara yol açılıyor.

Şimdiki ölçü bir Suriyelinin karakola düşmesi. Suçlu veya mağdur olup olmadığına bakılmıyor.

Geçenlerde görevim gereği karakola gittim. Sebepsiz yere yolu kesilen Suriyeli bir genç, üç-beş kişi tarafından fena halde dövülmüş. Tüm ifadeler bunu doğruluyor. Hem dövenler hem de dövülen mağdur, ayrım yapılmaksın geri gönderme merkezine gönderildi. Tabi oradan da Suriye'ye.

Karakol, geri göndereceklerinden -devlet gücünü ve baskınlığını kullanarak veya cahilliklerinden istifade ederek- "irade ve isteğimle Suriye'ye dönmek istiyorum” diye imzasını almayı da ihmal etmiyor ki; iş yasal olsun.

Kapımızı açarak sevgisini kazandığımız sığınmacıların, bu şekilde keyfi ve yasal olmayan uygulamalarla -görünüşte rıza ile ama gerçekte zorla- sınır dışı ederek nefretini kazandığımızın ve bu nefretin nesiller boyu sürme tehlikesinin olduğunun farkında mıyız?

Daha yüz yıl önce Suriyelilerin vatandaşımız olduğunu, Halep'in Antep'ten, Şam'ın Konya'dan bir farkının olmadığını, oraların da "vatan toprağı” olduğunu ne çabuk unuttuk?

Allah korusun; bir savaşla Edirne'yi, Kars'ı veya Urfa'yı kaybetsek, onlar başka bir ülkenin sınırları içinde olsalar, benzer bir sebeple bize sığınsalar, onlara da "Ne işiniz var burada? Dönün ülkenize” mi diyeceğiz?

Vatanın sınırları toprağa çekilen tel örgülerle değil, zihinlerdeki ideallerle veya kafalara vurulan prangalarla çizilir.

Emin olun ki; ABD'ye "Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da ne işin var?” diyemeyenler, sınır güvenliğimiz ve milli çıkarlarımız için atmak zorunda olduğumuz adımlara tahammül edemeyenler, yüz yıl önceki vatandaşlarımıza yabancı muamelesi yapanlar kafalarını bir yerlere kiraya verenlerdir.

KONYA – 04 Ekim 2023

 


Yazarın Diğer Yazıları