Haleplinin Feryadı! ‘Mahkeme-i Kübra’da görüşeceğiz’

Aylardan beri Rus destekli Esad güçlerinin kuşatması altında inleyen Halep düşmek üzere.

Suriyeli bir kardeşimizin “Mahkeme-i Kübra’da görüşeceğiz” feryadı hala kulaklarımda çınlıyor.

Batı basını şimdiden “Esad’ın zaferi kabul edilmeli” başlıkları atmaya başladı bile.

Halep düşerse Suriye’deki tüm dengeler değişecek. Türkiye’nin Suriye siyaseti iflas etmiş olacak.

15 Temmuz’un arkasında ABD, AB ve NATO olduğu ortaya çıktıktan sonra Türkiye’nin yeni ittifak arayışlarına girmesi, dış politikasını çeşitlendirmek için Rusya ile yakınlaşması doğru bir adımdı.

Ancak görülüyor ki; Rusya ile yakınlaşmak Suriye’de bize pek bir şey kazandırmamış.

Başbakan Rusya’da temaslarını sürdürürken Ruslar Halep’i bombalamaktan, Halep’te saldırıların durdurulması teklifini BM’de veto etmekten çekinmemesi bize bunun ip uçlarını veriyor. 

Rusya’nın bu tavrı “Yakınlaştık diye, Suriye politikamızı değiştiremeyiz. Hassasiyetleriniz, bizim için o kadar da önemli değil. Zaten Batı ile aranız bozuk. Bize mecbur ve muhkumsunuz. Yerseniz…” anlamına gelir.

Rusya ile ilişkiler, eşit iki devletin çıkarları bağlamında yürütülmeyecekse bu yakınlaşmadan bir hayır gelmez. Türkiye bu tavrı asla görmezden gelemez ve sineye çekemez.

Gelinen bu noktada şu sorulara cevap verilmesi hayati önem taşımaktadır.  

Halep’teki insani dram sürecekse, Rusya ile neyi görüşüyoruz?

Yıllarca yürütülen Batı’ya tabi siyasetin başımıza ne felaketler getirdiğini yaşayarak görmedik mi? 

Putin’in “El Nusra Halep’ten çıksın” ricası muhalifleri zayıflatmak ve Halep’i düşürmek için miydi?

Bunun üzerine Türkiye’nin Nusra’ya desteğini çekmesi, Halep’in düşmesini kolaylaştırmadı mı?

Türkiye, Rusya ile görüştükten hemen sonra “Fırat Kalkanı harekatı” başlattığına göre, Suriye nüfuz bölgelerine mi ayrıldı? Bu paylaşımda Halep Rusya’ya mı terkedildi?

Güvenli bölge, uçuşa yasak bölge tezlerimize ne oldu?

Türkiye’nin “Fırat’ın Batısı kırmızı çizgimizdir”, “PYD Fırat’ın doğusuna çekilsin” şeklindeki ısrarlı söylemi,  “Fırat’ın doğusu kırmızı çizgimiz değildir”, “PYD Fırat’ın doğusunda kalabilir” anlamına gelmez mi?

Hatay’ın hemen yanındaki  Afrin’deki PYD varlığından neden hiç söz etmiyoruz?

“Fırat Kalkanı harekatı” ile ÖSO kontrolüne alınmaya çalışılan Fırat’ın batısı ile Afrin arasındaki bölge Türkiye’nin nüfuzuna bırakıldığı için mi Halep’te yapılan insani zulme seyirci kalıyoruz?

Türkiye, Batı’dan yediği darbenin şaşkınlığı ve aceleciliği ile Rusya gibi ezeli-ebedi bir düşmana tedbirsiz ve temkinsiz yanaşırsa, benzer felaketlerle karşı karşıya kalacağını unutmamalıdır. 

İran, Şii olduğu için bölgede halk temeli zayıf olmasına rağmen, Batı ve Rus desteğiyle Sii grupları örgütlediği için derin, sessiz ama etkili bir hakimiyet tesis etti. 

Orta-Doğu halkları ile derin tarihi, kültürel, dini bağları olan ve doğal lider olarak görülen, sevgi beslenen, sempati duyulan Türkiye bu avantajını kullanmadı veya kullanmayı düşünmedi. 

Okyanus ötesindeki “ABD maymunu”nun ve bölge ile sınırı bile olmayan “Rus Ayısı”nın bölgedeki etkinliğini kıracak yegane yol, Orta-Doğu halklarını örgütlemekten geçer.

Türkiye, bir an önce İslam devletlerinin kurduğu teşkilatların etkin hale getirilmesine, ekonomik, siyasi, askeri işbirliğinin geliştirilmesine, zamanla AB benzeri bir entegrasyona  dönüşmesine öncülük etmelidir.

Aksi halde düşmanların oyuncağı olur, oradan oraya savruluruz… 


Yazarın Diğer Yazıları