İPİN UCU “ PUŞT ” UN ELİNDE

Türkiye-Suriye gerginliği uçak krizi ile daha da tırmandı. Türkiye önce “bölge dışı müdahaleleri önlemek, sorunu içeride çözmek için arabuluculuk yapmak” gibi ağabey bir politika izledi. Türkiye; küresel güçlerin, uluslararası kurumlar ve medya üzerindeki yönlendirici etkisiyle bu anlamlı politika ve duruşundan savruldu. Uluslararası iradeye teslim oldu. Telkin ve ikna etmede son derece usta Batılıların “demokrasi”, insan hakları” ve “değişim” gazıyla Türkiye “Arap Baharı” için “idealist” ve “duygusal” bir dış politika benimsedi. . Türkiye’nin, bölgede gıpta ve hayranlık uyandıran “komşularla sıfır problem, azami işbirliği ve bölgesel entegrasyon” politikası bölge ülkeleri üzerindeki etkisini, Irak politikasında manevra alanını, Filistin ve Lübnan meselelerinde etkinliğini artırdı. Türkiye, İsrail’i dengeleyici bir bölge gücü olarak sivrildi. İşte bu dengeleri bozdu. ABD ve Batı Suriye bataklığına çekmek için Türkiye'ye “aslansın” kaabilinden gaz veriyor. Wall Street Journal “Suriye krizinin Türkiye-İsrail ilişkilerini ısındırdığını, Ankara ve ABD'yi daha yakın işbirliğine götürdüğünü” , Debka File, “Suriye sorununun ABD-Türkiye ittifakıyla çözülmesi kararı alındığını, Türkiye’ye askeri gerilimi tırmandırıcı adımlar atmak rolü verildiğini” öne sürüyor. “Yabancı müdahaleye karşıyız” diyen Suriye muhalefeti Türkiye’de toplandı. Bayrağımızla gösteri yaptı. Türkiye’yi müdahaleye çağırdı. Bu Türkiye ve muhaliflere verilen rol mü? İyi düşünmek gerekir. Suriye’deki olaylar, taraf olan ülkelerin farklı ve uzlaşmaz taleplerinden dolayı durulmuyor. Satrancı oynayan ABD, Esed'ı piyon bizi de “turuva atı” gibi kullanıp şah-matı kendi yapmak istiyor. “Şam reform yaparsa olaylar yatışır” söylemiyle, muhaliflerin “devrimden başkasına razı olmayız” söylemi örtüşmüyor. Bölgede halk isyanlarını “Arap Baharı” adıyla çıkaran ABD ve Batı, Suriye’ye demokrasi getirmekte samimi ise Ürdün, S.Arabistan, Katar ve Bahreyn krallıklarıyla neden ittifak ediyor? Bölge politikasını İsrail’in güvenliği üzerine kuran ABD “düzenli bir geçiş” sağlayabilirse Suriye’de rejimin değişmesini, ama Suriye; İran-Lübnan ve Filistin ile arasına mesafe koymazsa istikrarsızlığın devamını ister. Fransa’da mülteci olan eski C.başkanı Abdulhalim Haddam,“düzenli geçiş” için ABD'nin ilk tercihidir. Bu da; Suriye’de “düzenli bir geçiş” sağlamanın zor olduğunu veya zaman alacağını gösteriyor. Türkiye komşularla sıfır problem, politikasının en önemli ayağı ve bölgeyle ilgili açılımlarında merkez ülke olan Suriye’yi kaybedecek adımlardan uzak durmalıdır. Karışık denklemler üzerine kurulmuş Suriye probleminin derinliğini iyi ölçmeli ve “balıklama” atlamamalıdır. Elbette Esed gitmelidir. Ama bunu “idealist” dış politika tutumunu iyi etüt ederek“demokrasi” ve “insan hakları” kavramları ile “idealist” tutumu arasındaki dengeyi “realist” bir şekilde kurarak sağlamalıdır. Türkiye bu politika ile Suriye'ye uluslararası müdahaleyi engelleyebilir. İpin ucu Türkiye'de olmalıdır. ABD ve Batı'nın gazıyla hareket ederse ipin ucunu kaçırır. Kendini de bölgeyi de felakete sürükler. Türkiye; Bosna'daki katliamlara seyirci kalan, Filistin zulmünün sanığı, İsrail'in kayıtsız şartsız destekçisi ve yararından başka kutsalı olmayan, iki yüzlü ABD ve Batı'nın bayatlamış “demokrasi”, insan hakları” ve “değişim” gazına gelirse “ipin ucunu puşta verdiğinin ” farkında değil demektir. Malum hikayedir. Eski müftü tayin olmuş. Yerine gelen genç müftü; eski müftüye “hocam vaaz edeyim. Eksiklerim olursa uyar” demiş. Eline bağladığı ipi uyarması için eski müftüye vermiş. Ama eski müftü uyuyakalmış. Konuşmaları duyan uyanığın biri ipi almış. Genç müftü ne söylediyse ipi çekmiş. Bir gariplik olduğunu sezen genç müftü ipin başkasında olduğunu görünce: “Muhterem cemaat ipin ucu “puşt” un eline geçti ” deyivermiş...15.10.2012-KONYA


Yazarın Diğer Yazıları