ŞEB-İ YELDA / EN UZUN GECE

Şeb-i Yelda da geceyi kucakladık... Kedi mırıltıları, gece lambaları ve Fuzuli şahidimiz oldu.

Sevgili dostlar, hatırlatmak gerekirse, Şeb-i Yelda, en uzun gece demek. Dilimize Farsçadan girmiştir. Edebiyatta uzun geceler, bitmez saatler, gam geceleri diye dillenir.

 

Hüzün ve keder yalnız gecelerde sırdaş olmuş hep...

Aşıklar, sevda çekenler, hastalar, dertliler kısacası müptelâ-yı gam olanların yalnızlıkları geceleri daha çok artarmış. Yalnızlık ise derdin, çilenin bir kat daha fazlalaşmasına sebepmiş...

Ya sevgiliye özlemle geçer

Ya bitmeyen ağrılar

Ya onmayan hastalıklar

Bazen de sevgilinin uzun saçları tasvir edilirmiş; Kim hangi anlamı yüklerse onu taşır gönlünde.

 

21 Aralık gecesi Şeb-i Yelda yıllarca pek çok medeniyette ayrı işlenmiş, kutlanmıştır. Bir Pers geleneği olarak bilinse de eski bir türk geleneğidir. Bundan yaklaşık iki yüz yıl önceye kadar Azerbaycan'da kutlanıyormuş.

Masalsı, kutlanılası, inanılası, ya da efsanevi... Adı her ne ise farklı düşmüş bulunduğu yere.

 

Bu sene İranlı dostumuz Hassan kardeşimizin ve dostlarımızın sohbetiyle geçirdik en uzun geceyi. Şeb-i Yelda İran'da çok etkili kutlamaların yaşandığı bir gece olduğundan bahsetti bize

Yazı, sohbetin hemen sonrasında sizinle paylaşmak adına kaleme alındı.

İran'da Şeb-i Yelda kutlamalarında, ailenin en büyüğünün evinde toplanılır, başta karpuz ve nar olmak üzere hemen her tür yiyecek hazırlanır, sabah güneşin doğuşuna şahit olana kadar bu ritüel devam edermiş.

Şeb-i Yelda gecesi yeteri kadar karpuz ve nar yenirse, kış boyunca soğuk ve hastalıktan korunulacağına inanılırmış. Özellikle "nar ve karpuz” gibi kırmızı meyvelerin yenmesi ve gecenin sembolü olarak görülmesi naif ve romantik bir açıklaması var. Burdaki kırmızı, en uzun geceden sonraki şafağın kızıllığını temsil ediyormuş.

 

Ben de kendi babaannemden biliyorum. Nar bolluk bereket ve şifa olsun diye küçükken evimizde patlatılırdı. Ama babaannem sanırım İran'dan geldiğini bilmezdi. Kültürlerin iç içe geçmiş olmasının güzelliğini şimdi daha iyi anlıyorum.

Dünya küçük bir köy artık.

Ve dostlar bir aradaysa, kültürlerin kardeşliğinin tadı bambaşka oluyor. Mesafelerin bi önemli yok. Öğrenmenin, anlamanın güzelliği ise paha biçilemez.

Gecemize Fuzuli dizelerindeki tılsımlar, Farsça cümlelerin ahengi, İranlı sanatçıların besteleri ve efsunlu sesleri süzüldü.

Tadına doyulamayan kahkahaların bazen bir damla göz yaşının güzelliği ise sızı oldu içimize...

Öyledir muhabbet.

Hep gülümseme yaşatmaz, bazen sızı olur gönle. Muhabbetimizi Fuzuli usta ile tamamlayalım:

 

"Şeb-i yeldayı müneccim muvakkit ne bilir,

Müptela-ı gama sor kim geceler kaç saat”

 

 

(En uzun geceyi gökbilimcilere yada vakit ölçenlere değil, derde düşenlere sor; sabahı olmayan geceleri en iyi onlar bilir.)


Yazarın Diğer Yazıları