Bir Dava Adamı

Ne zaman yeni Akit Gazetesi alsam, önce Abdürrahim Karakoç’un yazısını okurdum. Yazdıklarını şiirlerle süzler, herkese mesaj verirdi. Karakoç, bir efsanedir. Şiirlerine baktığımız zaman yaşadığımız zamanı, kültürümüzü, inancımızı bulmamak mümkün değildir. Şairi ve şiiri şöyle tarif ediyor: “Şair: Yaşadığı çağı yorumlayan, gelecek çağlara mesaj gönderen söz sanatçısıdır. Şiir: Madde ve mana iklimine açılan gönül kapısıdır.” Şairler sultanının bu tarifi, şairin ve şiirin halkı yönlendirmede, onu iyide, güzelde, dostlukta, kardeşlikte ve bunların temeli olan sevgi ve muhabbette ve de haksızlık, adaletsizlik, zorbalık gibi olumsuz durumlara karşı birleştirme noktasında ne kadar büyük önem taşıdığını açıkça göstermekte… Çağın yorumları şairin gönül kapısından madde ve mânâ iklimine sunulur. Mesajlar o iklimde çiçeklenir; meyve verir. Pek tabii ki burada kastedilen şair ve şiir, gerçek sanatçı ve onun gönlünde şekillenerek kâğıt üzerine dantel güzelliğinde dökülen sanattır. Şair, halkın gönlünü, gözünü, kulağını, sevincini, hüznünü, öfkesini temsil ettiği ölçüde şairdir. Şurası muhakkak ki, her insanın zevki, estetiği ve kabulleri az veya çok farklılıklar arz edebilir. Şairin güçlülüğü, bu insanların tamamının gönlüne girebilme ve o gönülleri etkileyebilme derecesinde kendisini gösterir. Ben kendimi bu derecenin üst noktalarındaki üstatlara ulaşabilmek için çaba gösteren bir şiir sevdalısı olarak tarif edebilirim.
Karakoç’un ölümü, Mihriban’ı yetim bıraktı! Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Böylesine değerler kolay kolay yetişmiyor. Merhumun; birkaç şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum;
 
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

'Yâr' deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz, sonra söz ve sonra hile...
Sevilen, seveni düşürür dile
Seneler, asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban.

Tabiplerde ilâç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut cizilmiyor Mihriban.

Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne...
Şaştım kara bahtın tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı...
Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.

Akla Sığmıyor
Bizdeki tuhaflıklar akla sığar değil ki
Partileri kapatır, kadınları açarız!
İradenin millîsi eskide varmış belki
Şimdiyse yapma kanat laiklikle uçarız!

Zikrullah
Sular aşka gelir, çoşar HAK diye
Başın taşa vurur vurur HÛ çeker.
Rüzgâr dağdan dağa koşar HAK diye
Arada bir durur durur HÛ çeker.

Otlar bile HAK diyerek bitermiş
Yağmur HAK’tan gelir, HAK’ka gidermiş
HAK âşığı âmâ gözlü bir derviş
HAK yolunda yürür yürür HÛ çeker.

Ağaç dal dal, HAK’ka açar kucağı
Acı vermez HAK emrinin bıçağı
Gökte güneş HAK’kın sönmez ocağı
Dağdaki kar erir erir HÛ çeker

Gök güvercin HAK der uçar seherde
Balık suda HAK’kı içer seherde
Kırmızı gül HAK der açar seherde
Kokusunu verir verir HÛ çeker.

HAK’kın yolcuları HAK’ta buluşur
Varlık zerre, zerre HAK’kı bölüşür
Kalp bedende HAK HAK diye çalışır
Kan damara varır varır HÛ çeker.

Hak mührü var ceylanların gözünde
Hak yazılı kâinatın yüzünde
HAK Resul-ü Muhammed (S.A.) ’in izinde
Gönül HAK’kı görür görür HÛ çeker.


Yazarın Diğer Yazıları