OĞLUM RÜSTEM

Gönül dostlarımızdan kitaplar gelir. Kimi içimizi ısıtır, kimi kalbimizi kor ateş gibi yakar. Kitapların bazısı şiir, bazısı roman ve bazısı da yaşanmış hikâyelerden oluşur. Bugün Ahmet Demiray üstadımızın genç yaşta kaybettiği "ilk göz ağrım” dediği; "OĞLUM RÜSTEM” güzel bir gencin hayat hikâyesine ayırdım sayfamı.

 

Sağ olsun yazar dostumuz, tez elden kargoya vermiş kitabı. Elime geçer geçmez bir günde okuyup bitirdim. İlgimi çekti. İçinden bazı kısımları sizinle de paylaşmak arzu ediyorum.

Rüstem, 1974 yılında Gaziantep/ Şehitkamil ilçesi Boyno Ağaçlı köyünde dünyaya geldi. Dede kucağına aldı ve İslami bir usul olan sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okudu ve üç kere ismini söyledi.

Öteden beri uygulanan yanlış bir gelenek vardı; bir erkek babasının, amcasının, dedesinin yanında hanımıyla yan yana oturamaz, birbirine bırak şaka yapmayı, gülüp eğlenmeyi, ciddi olarak konuşamazdı bile. Çocuğunu baba ve anne kucağına alıp sevemez, öpüp koklayamazdı.

Yine eskiden kalma ve adına "Höllük” denen bir uygulama vardı. Şöyle ki; çocuklara beyaz yumuşak toprak getirir, eler, toprağı sac üzerinde kızdırır, bebeğin altına koyar, bezi ile bağlarlardı. Çocuğun sağlığı için çok faydalı olduğu söylenirdi. Mesela hiç bacak ralarında pişik olmazdı.

Eledim eledim höllük eledim

Aynalı beşikte bebek beledim,

Besledim büyüttüm asker eyledim,

Ben buarada seni bekledim

 

……. Türküsü bunun için söylenmiş.

 

Rüstem, babasından hiç ayrılmazdı. Küçük yaşlarda çok zorluk görmüş, bu yüzden fazla gelişmemiş, boyu uzamamıştı. Hiç boş durmaz, çift sürer, bel teper, orakla ekin biçer, harmanda çalışır, kazma ile toprağı kazardı. Her konuda ailesine yardım ederdi. On üç on dört yaşında her işi yapar olmuştu. Çok çevik, maharetli ve yetenekliydi.

Rüstem, islami konularda hassas idi. İlahiler, ezgiler, marşlar söylüyor ve dinliyordu. Kitap okumayı çok severdi. Her etkinliğe değil, kültürümüze, inancımıza uygun olanlara katılıyordu. Camide namaz kılar, müezzinlik yapardı. Dağda davar yayarken ezan okumayı, duaları ve müezzinliği öğrenmişti.

Rüstem, güleç yüzlü, kavgayı, kötülüğü sevmeyen bir gençti. Birine ne kadar kızsa da belli etmez, öfkesini yutardı. Haksızlığı kabul etmezdi. Her kesimle anlaşır, her yere uyum sağlardı.

  1. yılında askerliğini bitirdikten sonra bütün işleri eline aldı. Ara sıra mide rahatsızlığı oluyordu. Bir gün yine rahatsızlandı. Mide ülseri dediler. Hastaneye yatmak zorunda kaldı.

Rüstem, ara sıra öksürüyordu. "Tifo başlangıcı, safra kesesinde taş var, meraklanacak bir şey yok, ameliyatla alınır” dediler. Fakat durum hiç iyiye gitmiyordu. Hastaneden; "yeni bir film çekmemiz lazım. Ciğer ve mide filmi çekilmesi gerekir” dediler. Rüstem'in halsizliği, perişanlığı herkesi üzüyordu. Artık eskisi gibi yiyip içmiyordu.

Boynunda nohuttan küçük, deri altında bir beze vardı. Doktor: "bunu aldıralım, test ettirelim. Bir de bunu deneyelim, hastalık neyse ortaya çıkar”dedi. Test sonucunda Kanser çıkmıştı. Ailenin korktuğu başına geldi. Biricik çocukları, ilk göz ağrıları ellerinden uçup gidecek miydi?

Rüstem, hastanede babasına;

-"Baba ben öleceğim” dedi. Babası kızmasına rağmen tekrar;

-"Ben öleceğim, ağzım kuruyor baba. Her yerim ağrıyor.” Diyerek sanki babasıyla vedalaşıyordu. Sonra kafasını doğrulttu, sanki; "hadi baba, bu son gecem, Allah'a ısmarladık” diyordu. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Bir güzel genç geçti bu dünyadan. (18 MART 2023)

 


Yazarın Diğer Yazıları