KAR VE GÜL

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

Uzun yıllardır beklediğimiz kar yağışı nihayet gerçekleşiyor. Bizler başta fukara ve gureba olmak üzere; trafik, hastalık, iş hayatı ve sokak hayvanları üzerinde endişeliyiz. Belli bir yaşın üzerindekiler, "bu felan soğuk mu, ne kara kışlar gördük...” gibi konuşuyorlar. Daha yeni kuşaklardan olanlar içinse cidden enteresan bir kış oluyor. Ancak en önemlisi kuruyan topraklarımız, göllerimiz ve barajlarımız için bu yağış şifa aynı zamanda.

 

Suyun en muhteşem şekillere girmiş haliyle karşı karşıyayız. Gördüğümüz beyaz örtünün, aslında dantel dantel işlenmiş taneciklerden oluştuğuna şahit olmak harika bir duygu. Erimeden kaldığı sürede tohumların filizlenmesini sağlayacak olması ise ayrı bir detay. Biz şehir insanları kimi zaman bu detayı kaçırıyoruz. Hayatımızı zorlaştıran bu iklim ve onun vaz geçilmezi olan kar bize eziyet oluyor. Oysa kar, bereket ve rahmetin vücut bulmuş halidir.

 

"Allah'ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir şey karşılığında satanlar” farklı düşünebilir. Gerçekte, her aklı başında inanan, bu iklim olayları karşısında tefekkür eder. Nasıl muhteşem bir döngüdür bu değil mi? En ufak bir aksama olsa canlıların sonu gelirdi. Okul yıllarımızda öğretilen "haller” şimdi tek tek yaşanıyor. Buharlaşma, yoğunlaşma, katılaşma, sıvılaşma derken iki hidrojen bir oksijen kılıktan kılığa giriyor.

 

Çok etkilendiğim bir terim var: Zübde! Aslı Arapça olan bu ifade, sütün kaymağı gibi, var olanın da nüvesi, aslı, çekirdeği, atomu, temeli anlamlarına geliyor. Sevgideğer dostumuz Şeyh Galip: "hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen...” derken tam da bundan bahsediyor. Akıl almaz büyüklükteki evrenlerin merkezinde yer alan, sıfır noktası. Yani biz insanlar... Bu açıdan bakınca "kar” denilen mucizevi doğa olayı daha da farklı bir anlam kazanıyor.

 

Kar daha oluşum aşamasında hikmetlidir, sırlıdır. Düşünün, semadaki minik bir toz zerresi, etrafındaki havadan buz zerrelerini toplamaya başlar. O küçücük hatta mikroskobik toza belirli bir dizilimle buz partikülleri yapışır. Nihai şekline geldiğinde o bir kar tanesidir. Yani temel unsurlardan toprak, su ve hava belirlenmiş bir formülle toplanır ve kar oluşur. Üstelik zerreler tek kalıpta değildir. Şekilleri de farklı farklıdır. Öz bir, biçim farklı yaratış!

 

Bazı dikkatli dostların tebessüm ettiğini görür gibi oldum. Sanki: "Ateşi unuttunuz, formül eksik kaldı” diyor gibisiniz. İnsan, kendi tanımına uygunken ne güzel bir varlık değil mi? Haklısınız su, toprak ve hava varken ateşi atlamak bize yakışmaz. Peki, kar tanesinde "ateş” nerede yer alıyor? Elbette tüm öykü aslında ateş yani "aşk” üzerinde oluşuyor aslında. Sorumuzun cevabı zaten kısa yazımızın da amacı ve başlığı aynı zamanda!

 

Biz "gül” derken kimden bahsediyoruz bellidir. "Aşk mı ateştendir yoksa ateş mi aşktan” konusuna da ayrıca gelmeyi ümit ediyorum. Anlayanlar anlamayanlara anlatsınlar lütfen.

 

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları