KAZIKLI TECRÜBE

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

Şimdi, sizlere: "Üç defa Eflak Voyvodası olmuş, Rumen komutan Kazıklı Vlad” desem kesinlikle tanımazsınız. Fakat Kont Drakula'yı duymayan kalmamıştır. Eserin başkahramanının Sultan Fatih ve neslinin baş düşmanı olduğunu da bilemeyiz elbette. Çünkü boyalı medyanın asli sahipleri olan kazıkçı ve ruh emici asalaklar öyle tanınmasını istememiştir. Sonra da kazıklamak (!) geçer akçe ve meşru bir meziyet halini almıştır. Kara mizah gibi yaşıyoruz dünyanın postpandemik evresini…

 

Madem konumuz hayat tecrübesi, paylaşalım o zaman bildiklerimizi. Atalar ne demiş: "Yiyeceğin kazığı uzaklarda arama!” yani yüreğimizden alırız bitirici darbeyi. Sayısal zekâsı yüksek olan, aklı rehber edinen, mantıkçı kişiler genelde daha kolay kurtulur akrep tuzaklarından!

 

 

"yalana kulak asma, bizi kandıran bizden değildir canım abim…”

"hacım, hele kaputu aç, bakalım nesi varmış senin küheylanın…”

"kardeşim, sen bana bırak size şöyle güzel bir şey yaptırayım…”

"siz yabancı değilsiniz dostum, başkası olsa bu fiyata vermem…”

 

Faizsiz kredi, organik yumurta, dost ortaklık, şekersiz bal, tamamen yerli hatta el yapımı kazık!

 

Sevmek aynı zamanda savunmasız olmayı gerektirir. Bu nedenledir ki yenilen kazıklar bileşkesine "tecrübe” denilmiştir. Aynı kazığı birden fazla defa yemekse ahmaklıktır. O başka yazının konusu. Tarihe azıcık ilgisi olanlar beni iyi anlayacaklar. Size "beyaz adam” hikâyeleri sunuyorum.

 

Kabilenin dünyanın neresinde olduğunun önemi yok. Zavallı yerlilerin isimlerinin de önemi yok. Neye inandıklarının, neyin mücadelesini verdiklerinin hiç önemi yok. Yakında başlarına gelecekler önceden belli. Yabancıya duyulan "sıcak sempati” ederinden pahalı belli ki…

 

Potansiyel köleler, son masum anılarını ve son güzel günlerini yaşıyorlardır. İkinci buluşmalarında beyaz adamın elinde şekerleme, alkol, sigara ve kola kutuları bulunacaktır. Bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak ve beyaz insanları tanıdıklarına lanet etmeleri çok fazla zaman almayacaktır. Modern (!) dünyanın pençelerinin kendi gündelik hayatlarına müdahalesi, özenti ile sömürülmeye başlamaları an meselesidir artık onlar için. Ego imparatorluğunun sahte cennetlerine buyurun!

 

Düşünmeyen, akletmeyen ve ders almayanların bu dünya hayatları böyle esaretle geçer!

 

Sadece güce tapan, haksızlık karşısında susan, paraya itibar eden halkların sonu hep aynıdır. Peki, bırakalım tarihten alınacak dersleri, kendimize bakalım… ilk aşkıyla evlenen kaç çift var ve bu insanların ne kadarı hala birlikteler? Nelere susmak zorundayız, şiddet nerede başlıyor, ne zaman bitecek? Uğruna belki canımızı vermeyi göze aldığımız dostlarımız hani? En bomba soru ise kendi nefsimizden sorulmalı. Yalnız kalabalıklar dağılmış, yudumları paylaştığımız şişeler kırılmış, aynı kaptan yediklerimiz bozulmuş ve bize "tecrübe” dediğimiz duygusuzluk hali kalmış…

 

Umut her zaman var. Yol yakınken, edindiğimiz tecrübelere uygun yaşamak. Bize aktarılan bilgiyi süzmek, korumak ve yetişen nesle aktarmak gereklidir. Her şey "insan” içindir. Olabilene!

 

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları