OKSİMORON MİLLETİZ

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

Oksimoron terimi, birbiriyle zıt veya çelişen iki kavramın birlikte kullanılması anlamındadır. "Hem öyle hem de böyle” olabilme durumudur. Yaşanan olaylara karşı bakış açımız, genetik mirasımızın ve coğrafyamızın kaçınılmaz sonucudur. Özellikle son yıllarda, milletçe, ilginç bir oksimoronluğun zirvesindeyiz. Büyük çoğunluğumuz, yaşanan çelişkilerin farkında bile değil çünkü "normal” gibi algılıyor. Kafalarımızın farklı işlediği; çoklu zekâmızı kullanma tekniklerimiz, algılarımızın değişmesi ve farklı sorunlara, hiç umulmadık özel çözümler üretebiliyor olmamız yadsınamaz bir gerçek değil mi? Zira akıllı delileriz biz…

 

Konuyu örneklerle zenginleştirelim ki yanlış aktarmış olmayalım. Söz gelimi çocuğunuzu bir okula yazdıracaksınız; idareye gereken belgeleri ulaştırdınız, sıranız geldi ve kayıt işlemlerine başlandı. Artık emekliliği gelmiş hatta geçmiş bir memur, size şöyle der:

 

"Okula kayıt işlemlerini tamamlamak için bağış yapmalısınız!” Bakın, hem zorundasınız hem de bağış yapıyorsunuz. Bu ne yaman çelişki demeyin, daha yeni başlıyoruz. Okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum (tavsiyede rica, şiddette ise zorlama var) sizlere. İflah olmayan oksimoronluğumuz, değerli Hâkk dostu Hocam Nasreddin'den bile eski...

 

Biz güneşin gölgesinde (ne zıtlık ama) yaşamadığımız günlerde bile böyleydik. Ama makûs talihimiz (oysa şans iyi bir şeydir) düşünmek denilen eziyetle sürekli sınanıyordu. Bazı sabit değişkenler (nasıl değişiyorsa artık) tarihimize yön veriyordu. İlkin Mu kıtası, ardından Orta Asya'da süren maceramız bizi Anadolu'ya taşıyordu. Devamını zaten biliyorsunuz.

 

Kaos düzeninden (düzensizlik düzeni) geçtik, demokratik sultanlar (demokrasi ve monarşi) sayesinde bugünlere geldik. Yok, kara mizah felan değil, yöneticiler halkın fikrine ciddiyetle değer verirdi. Pek de umursanmayan çobanın dahi fikri sorulurdu. Buz yanığı (buz soğuktur) ile ayaz kesen kışlar geride kaldı. Şimdi kuru kuru yağıyor yağmurlar bile!

 

Düğün pilavlarımızda bile tadımlık ziyafetler oluyor. Hem kendimizi hem de sevdiklerimizi dairenin köşelerine hapsetmişiz. Bize dayatılan medyatik başrollerin orijinal kopyası haline getirilmişiz. Kurtlar vadisinden, masumlar apartmanına uzayan içsel yolculuk...

 

Bir de büyük şehirlerde "Özel Halk Otobüsleri” var, beni ciddi şaşırtıyor. Toplu taşıma kamu kuruluşlarının hizmet alanıdır. Ancak halkla özeli yan yana koyduğunuzda durum değişir. Bu hizmet özelleşebilir elbette, o zaman da halk hizmeti olmaz! Gerçek yalanlar bana inandırıcı gelmiyor. Pandemiden sonra, ortalık yaşayan ölü kaynıyor. Umutsuzluk evrimleşerek, önce umarsızlık sonrasında duyarsızlığa dönüşüyor. Sessizliği dinliyoruz.

 

Neyse dostlar, tebessümü eksik etmeyin dudaklarınızdan. Yok efendim, toplumsal dinamikleri çözmüşler, gen haritamızı dizmişler, içerden çökertmişler vesaire... Öyle bedava değil, kanla boyanan bayrak inmedikçe, son toprak elden gitmedikçe imkânsız! Bizi çözemezler…

 

Oksimoron milletiz, tarih boyunca ummadıklarını yaptık, gerekirse yine yaparız!

 

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları