DİL…

Dil nedir sence ?dedim.

-Küçük et parçası; onunla tat alırız, yediğimiz, içtiğimiz her lezzet onunla kimlik kazanır. Acı mı, tatlı mı, ekşi mi ?

Sonra aklına geldi, bir şiir mırıldandı.

" Dil ne bilir şekeri ,şerbeti ;

Aldığın lezzeti baldan mı sandın?.

- Eeee o zaman lezzet dilin hüneri değil miymiş? Gönlün yorulsa , ağzının tadı kaçsa dil neden aynı lezzeti alamaz? Dedim. Güldü,

- Dur hele !Sen dili soruyorsun; hani şu anlaşmamız sağlayan, iletişim kurduğumuz şeyi. Sözcüklerden oluşan ,seslerden meydana gelen, bağlantı kurmamıza yarayan harfler bütünüdür dil.

Haklısın, dedim. Dilin öyle bir gücü var ki ; insanları, kâinatı birbirine bağlar, takdim eder ama anlaşmak için illa kelimeler gerekir mi ki?.

Sözcükleri çok güzel bilen , pek çok dilde mahareti olan biri eğer doğru kelimeleri kullanamamışsa muhatabına ulaşır mı ki?.

Bir köpeğim var; başını, sırtını okşamaya başladım mı kendini hemen önüme atıyor, yere yatıp karnını çevirerek sevilmek istiyor. Saatlerce sevsem bıkmıyor. Arada kelimelerimiz yok ama anlaşmamız için kelimeye ihtiyacımız da yok.

Kapının önündeki ağacın üzerine yuva yapan kargalar bebek kargayı sık sık ağaçtan düşürüyorlar. Yeterince uçamayıp , yerde debelenen yavru için inip inip çıkıyorlar. Yavruyu alıp ,çatıdan yanlarına bırakıyoruz .Yardım için kelimeye gerek yok. Dil ;kalbin işi .

Yağmur yağarken penceresini açıp, kokusunu içine çeken, sesini dinleyerek demlenen insanların duyduğu hangi dildir? Kimi der :”Yağmur benim yerime ağlıyor..” Kimi der :Yağmur aşkımızın sesi, bereketim” Yağmur kaç lisan biliyor?

Bir resme bakıyoruz; çok güzel bir manzara. Dağlar dumanlı, dereler akıyor, bir küçük ev dumanı tüten bacasıyla .”Keşke şurada olsak ,nasıl güzel ,huzurlu bir yer” diyoruz. Resim hangi lisanla anlattı bize acaba bakınca hissettiğimiz o huzuru?

Hiç anlamadığımız bir lisanla söylüyor türküsünü ozan; bağlamasının teli sanki gönlümüze bağlanmış. Her tele dokundukça titretiyor göz pınarlarımızı. Bu müzikte ağlamak için illa sözleri anlamak mı lazım?

Bir neyin , bir piyanonun iliklerimize işleyen, özümüze dokunan, huzur veren nağmeleri hangi lisanı biliyor?

Bir hüzünlü bakışın anlattığı hikaye kaç kelimelik?

Derler ya; bir lisan bir insan. Doğrudur; bilmek iletişimin temelidir ama anlaşmak, ulaşmak için illa kelimeye ihtiyaç yoktur.

Kâinatta her nesnenin, sanatın bir dili vardır. Anlamak için gayret gerekir ,bakışımızı temizlemek gerekir. Sonuçta kâinatın özünde tüm bakışlar ikiye ayrılır; iyi ve kötü .

Bin lisan da bilsen; eğer iyiye ve güzele ait değilse kelimeler ne fayda!

Solomon adalarında yaşayan yerlilerin ilginç bir ağaç kesme yöntemi varmış. Elektronik testere gibi teknolojik aletlerden mahrum olan yerliler baltayla kesemeyecekleri kadar kalın bir ağacı üfleyerek deviriyorlarmış. Ağacın karşısına kalabalık bir şekilde geçip hep bir ağızdan kötü sözler fısıldıyorlarmış. Bunu yaparken her ağacın içinde bir ruh taşıdığına inanıyorlarmış. Kötü sözlerin fısıltılarının bu ruhu güçlendirip, ağacı terk etmesini bekliyorlarmış. Haklı da çıkıyorlarmış. Bir süre sonra ağaç kuruyup, devriliyormuş.

Kötü sözler ağaca baltanın yapamadığını yapıyorsa; insan ruhuna neler yapmaz?..

Kaç lisan biliyoruz? Kaç gönüle şifa olduk, kâinat da fısıltı olduk? Güzelin lisanını konuşabildik mi?…


Yazarın Diğer Yazıları