HASAT

Maziye ait konuşmalarda hepimizin kitaplardan, dergilerden, hatta kulaktan kulağa edindiği bilgilerden biri de eski insanların nezaketine, letafetine dairdir:

- Mahallede bir hasta varsa; pencerenin önüne bir sarı çiçek konurmuş ki çiçeği gören satıcılar mallarının satışı için bağırarak sokaktan geçmesinler. Çiçeği gören satıcılar ; hemen seslerinin perdesini indirirlermiş.

- Dükkan sahibi esnaflar kendileri siftah yapınca; ikinci gelen müşteriyi siftah yapamayan komşusuna gönderirmiş…

-Kapılarda iki tokmak olur; erkek misafir geldiyse kalın sesli tokmağı, kadın misafir geldiyse ince sesli tokmağı çalarmış . Böylece evin hanımı gerekirse ev haliyle kadın misafirine çıkabilir, misafir erkek ise evdeki eşini ya da oğlunu gönderirmiş .

-Her mahallenin ve köyün kahvesi olurmuş ama şimdiki kahvelerden farklı olarak orada şiir dinletileri, maniler, hikayeler anlatılır bir kültür alışverişi sağlanırmış.

- Uzaktan , yakından gelen her misafir azda olsa bir sofra kurularak ikramlanırmış.

- Her köyün, mahallenin sözü dinlenen bir büyüğü olurmuş; ufak tefek çıkan sorunlar, aile anlaşmazlıkları, kırgınlıklar ona iletilince çözüme kavuşturmuş. Bu kişi parası çok olan değil, ilmi ile hâlini birleştirmiş bir gönül zengini olurmuş . Uyarılar , doğruyu göstermeler yerli yerinde, incitmeden, en güzel bir hâl ile aktarılırmış .

-Devletin hizmetinde görülen eksiklikler uluorta söylenmez hele ağyara asla şikayet edilmez, eksiklikler kendimizdendir denilip; " biz ailemizi idare ederken sıkıntı çekiyoruz, Allah(C.C) devleti yönetenlere güç ,kuvvet versin, dualarımızı artıralım” denirmiş..

Bu” mış , mış " ‘lı masalsı zamanları nasıl bir hoyratlıkla yollarda kaybetmişsek; şimdilerde kendimizle övünmeler, herkezden üstün görmeler, sosyal medyanın verdiği bir sınırsızlıkla her lafı hiç düşünmeden konuşmalar, menfaate dayalı ilişkiler zirve zamanlarını yaşıyor.

Bir mülteci düşmanlığıdır gidiyor. Bundan yüz yıl önce o diyarların bizim vatanımız olması, sırt sırta mücadele verip kanlarımızın aynı vatan toprağına karışması, yiğitlerin aynı toprakta kucak kucağa yatıyor olması bir tarafa diyelim….

Kapımıza aman dilemeye gelmiş hiçbir insanı dinimiz, örfümüz gereği zulme teslim etmeyişimiz unutuldu diyelim…

İnsaf edip düşünelim; her gün içimizi yakan öldürme olayları kimler arasında vuku buluyor ?Dışardan geldi dediğimiz insanlar tarafından mı yoksa bir ömür aynı yastığa baş koyduğu eşi, sevdiği evladı tarafından mı ?

-"Katil adam boşandığı karısını çocuklarının gözleri önünde öldürdü!!

- Annesini öldüren adam ;”içimden bir ses bana yap diyordu” dedi!!

Kendisini sevmeyen kızı çekti vurdu!!

- Arazi için anlaşamadığı kardeşini öldürdü!!

- En yakın arkadaşını sarhoşken tartışıp öldürdü!!

Okurken bile artık alıştığımız bunca cinayet ve kötülük olaylarının tarafları maalesef birbirine can ciğer olmuş en yakınlar, dışardan değil içerden çürüyoruz…

Kaybettiğimiz ve aramadığımız merhametimizi, takvamızı , nezaketimizi, inceliğimizi, diğergamlığımızı geri istemek ve ahlak edinmek zorundayız. Karıncanın bile hakkını gözeten” Hak katında hakkını alır karınca” diyen atalarımızın kalbi rikkatine yine yükselmek zorundayız..

Devletin göçmen misafir politikasında eksiklikler olabilir, devlet adamları üsluplu bir haddini bilirlikle uyarılabilir. Politikalar; âlimler ve devlet erkanınınca iyileştirilir ama yürekleri yakan bir kin öfke ve düşmanlık üzerinden siyaset yapılıp, millet birbirine düşürülmez.

Bizi üstün eyleyen ancak ve ancak fıtratımıza uygun takvamızdır. Yüreğine, çevresine, sevdiklerine iyilik tohumları saçanlar; güzelliğin ve huzurun hasadını yaparlar…

Yazarın Diğer Yazıları