KALBİN GIYBETİ

Kalbin gıybeti o; defalarca afetini yaşasak da vazgeçemediğimiz, en bi sevdiğimiz hata!

Elimizde delil yok , kesin bilgi yok ama kalbimizdeki fısıltılarla yaptığımız hükümler var. "Biliyor musun, bence” diye başlayan zanna dayalı net kararlar..

Trafikteyim; sokak başında döneceğim, öndeki araç tam dönecekken geri geri geliyor ve benim arabama vuruyor. Etrafta dükkanlar var, önlerinde oturan esnaf olaya şahit ,koşup geliyorlar .Ben de iniyorum arabadan, tam” kardeşim geçmiş olsun, ne yaptınız?” diyeceğim; olay anında arkası bize dönük olan bir bey hemen yanımıza gelerek:

- Bacım niye dikkat etmiyorsun? Ara mesafeyi niye korumuyorsun, bu bayan sürücüler hep böyle, trafikte sizin yüzünüzden kaç kişi zarar görüyor, adamın arabasına çarptınız!” diye bağırmaya başlıyor.

- Beyefendi siz olayı gördünüz mü? Dedim, Bilmediğiniz bir konuda niye yargıda bulunuyorsunuz?

Etraftan koşup gelen esnaf:

- Hanımefendinin suçu yok ki ,geçmiş olsun.. Derken öndeki aracın sahibi arabasından inerek; "çok özür dilerim hanımefendi, dalgınım, fark etmedim ,zararınız varsa karşılayayım” dedi.

- Yok, zaten çok büyük bir vurma değildi, az bir sıyrık, tekrar geçmiş olsun, diyerek ayrıldım ama yoldan geçen ve olayı görmediği halde düşüncesindeki kesin bilgiyle hüküm veren beyefendiye hayret ederek…

" Bu kadın sürücüler böyle zaten” Olaya göre değil kendi düşüncemize göre yargılamak…

İnsan evladı olarak zan üzere hüküm vermeye yatkınlığımız var ,o yüzden bizi Yaratan uyarıyor: "Zandan sakının, zannın bir çoğu günahtır”.

Neden? Çünkü birbirimize olan en temel ihtiyaçlarımızdan birini; güveni ve muhabbeti yok ediyor. Eşini telefonla aramış, telefonu açılmamış, başlıyor zanna;” kesin gördü ama açmıyor, konuşmak istemiyor, önem vermiyor ki”.

Mahallede hırsızlık olmuş, eve girip karıştırılmış, birkaç parça eşya alınmış. Evin sahibinin kesin hükmü:

- Suriyeliler yapmıştır, ülkeye geldiler, her yeri talan eylediler.

Yaklaştım;” Nereden bildiniz? Bir görgü tanığı ya da onların yaptığına dair bilgisi olan var mı? Dedim, cevap yok ama;

- Kesin onlardır, onlar geleli hiç düzen kalmadı.

- Niye ?Bizim ülkemizde hırsızlık olayı daha önceden hiç vuku bulmamıştı da onlarla mı başladı ya da hırsızın kimlik aidiyeti yaptığı işte belli mi oluyor ?Cevap yok ..Böyle pek çok olayda ortaya çıktı ki hırsız kendi milletimizden hatta akrabalarımızdan ama yok biz düşüncelerimizi deki kesin hükümlerle cümleyi bitiririz.

Zan; uzak durulması zor bir şey olduğu için onu iyiye doğru eğitmeliyiz. Güzel düşünmek emek ister, geniş bir gönül ister, dürüstlük ister ama hem dünyada hem ukbada rahat ettirir.

Hastanede çocuğunun doktoruna sonuçları göstermek için yürüyen bir hanım kendine doğru hızla gelen bir başka hanımın koluna şiddetle çarpmasıyla sendeler, çarpan hanım hiç özür dilemeden uzaklaşınca hiddetle;” dikkat etsenize bu ne kabalık” diye öfkesiyle bağıracak iken düşüncelerini denetler ve” belki dalgındır, sıkıntılıdır” diye güzel zanla kendini sakinleştirir. Olaydan yarım saat kadar sonra hastaneden çıkarken kapı önünde küçük bir kalabalık görür bir hanımı ağlamaktadır, etrafı teselli etmek için uğraşmakta. Doktordan çıkan hanım bakar ki ağlayan biraz önce kendisine çarpan hanım ; evladı bir trafik kazasında ölmüştür ve demin kendine çarptığında bu haberle koşmaktadır. Olayı yaşayan hanımın sözleri:

- Güzel zan için kendimi eğitmenin faydasını Allah bana hemen gösterdi. Eğer olay anında” bana çarptınız ,özür dinlemediniz "diye öfkeyle o hanıma bağırsaydım, ömür boyu mahcup olup yüreğim yanacaktı .”

Zannın kötü kısmı yorucudur; elini, kolunu dermansız bırakır, sana bir etiket yapıştırır, bir kıyafet diker ,onun içinde kalırsın. Yüzyıldır bu millete yapıldığı gibi…

Daha 7 yaşlarından itibaren Ingiliz düşüncesinin hazırlattığı ders kitaplarında atalarına nefret içerikli metinlerle, şiirlerle büyütülen; atasını vatana ihanet eden, bilimden uzak, art niyetli olarak tanıyan bir nesil;” bizden adam olmaz, bizden çıkmaz, bir şey başaramayız, nerede hile dolan varsa bizde” gibi zanları kesin hüküm elbisesiyle giyindi. İçimizden üretmek isteyen, ilmi seven, yapan kim çıksa; onun da önünü kesmek için uğraşıp, elbisemize daha bir sıkı sarıldık ama son yıllarda biz bu kıyafetin içinden çıkmaya, yaptıklarımızla, yapabileceklerimizin gücüne ulaşmaya karar verdik.

Artık bizi şaşırtmıyor uçak yapmak, bilim merkezleri kurmak, en güzel hastaneleri, yolları, köprüleri inşa etmek, yazılım teknolojilerinde hatırı sayılır yerde olmak, İHA-SİHA konuşmak…

Son imzalarımızdan biri; TOGG…

Artık "hüsnüzan” dayız… Biz yaparız, biz yapmalıyız, yaparsak en güzelini yaparız…

TOGG; seni yollarda görmemize sayılı günler kaldı ve biz milletçe en güzel heyecanlardan biri için şuradayız…Yolun açık olsun TOGG…


Yazarın Diğer Yazıları