KÖYDE BAYRAM

Gurbette doğup büyüyenler için sıla;  burnunun direğinin sızlaması, derinden bir iç çekiş, nazlı bir sevdadır. Zorluklar olsa da yolculuğun tüm meşakkatlerini göze alıştır.

    Belki ben böyle büyüdüğüm için hep derim:

- Bir köyü olmalı insanın;  köklerini besleyen, yaşantısını deneyimlediğin,  büyüklerin hikayelerini dinlediğin, yıldızlarını seyrettiğin bir köyün olmalı.

    Okullar kapandığı tarihlerde ailemle köy yolculuğumuz başlardı. Haziran; benim için köydeki akrabalara kavuştuğum, hayatlarına ortak olduğum aydı.Yine bir Haziran sonu ve bayram…

    Bayramda köyde olmanın en güzel tarafı; tüm akrabalarını, yeni katılan, çoğalan üyeleriyle birlikte görebilmek, büyüklerinin dualarına talip olmak.

    Köyde hayat tatile girmiyor; ekin-hasat zamanı olduğu için tüm tarlalarda biçer ve balya makineleri.

    Elde edilen buğdayın serilen örtüler üzerine dökülüşünü izlemek müthiş bir keyif. Sarı altın gibi buğdaylar,mis gibi bereket kokuyor.

    Hemen elimize alıyoruz; gözel ve kalbur denilen eleme aletlerini. Tüm amca çocukları ve torunları organize bir ekip olup başlıyoruz işe. Eleme, çuvallama, bağlama, taşıma, hayvan yemi ayırma, tohumluk, değirmen bölümü ve satışa gidecekler..

    Hangi evin buğdayı döküldü ise bahçeye orada bir koşturmaca. Köyde bitmeyen bir imece var; şehir hayatında odaların içinde kalan yaşantı buna izin vermiyor.

    Özellikle kurban bayramını tüm işleviyle yaşıyorsun. Her evden davet alıyorsun; ya kavurma ya ızgara yedirmek,paylaşmak için yarışanlar…

    Benim köyde en bi sevdiğim ise;  burnuma dolan taze bazlama kokusuyla uyanmak. Torosların tepesinde, dağların arasından gelen çam, ladin, andız kokuları eşliğinde, gökyüzündeki yıldızları seyrederek uyuduğun tahta balkonlar(köşk) üzerinde yüzüne dökülen sabah şebnemleri ile

 güneş yüzünü göstermeden başlayan hayat telaşı..

    Dağlardaki yaylalara koşan, taze otları yemek için yola revan olan, boyunlarındaki çıngıraklarla  güne müzik katan keçiler, koyunlar, büyük başlar. Tüm bu senfoninin baş kahramanları;  horozlar .

   Hâlâ her evde giriş, revan bölümünde ocakların gün ısınmadan yakılması ve üzerine konan 3 ayak demirlerin üstünde saçta pişen sıcacık bazlamaların , susamlı ekmeklerin, bol tereyağı ve köy peyniriyle sıkma yapılışı. Közün kenara çekilen bir kısmının üzerinde pişen mis kokulu dağ çayı. Yer sofrasında bir araya geliş, diz çöküp oturuş, yediğine gösterdiğin hürmeti Yediren'e sunuş…

    Değişim her yerde; pınarlardan gelen su sadece içmek için kullanılıyor, artık her evde çeşmeler var. Gaz lambaları duvarlarda süs, öze yani akarsuya giderek yıkanan çamaşırlar artık makinalarda, mağaralarda (soğuk hava deposu) saklanan tulum peynirleri buzdolaplarında, elde yapılan yayık tereyağı makinalarda, günlerce süren ekim- hasat işleri birkaç saatte, kullanılan ellik- orak- tırpan- düven büyüklerin hatıralarında ama değişmeyen bir şey var; gökyüzündeki yıldızlar, sabahın çam kokusu, hayvanların müziği ve köy halkının toprakla samimiyeti…

    İnsan; değişen, yenilenen, yol alan. Olması gereken de bu. Her gün bir yeninin peşine düşmek, kendimizi onarmak, güzelleşmek.

   Teknik olarak gelişelim, büyüyelim, ilerleyelim, değişelim ama;

 değişmeyen bir şey kalsın ;büyüklerimizi ziyaret, akrabayı biliş, ortak bir anı defteri ve gelen nesle bunu aktarış…


Yazarın Diğer Yazıları