SÜPRİZLER

Hayatımızın bize küçük sürprizleri vardır;  hiç ummadığımız bir yerde karşılaştığımız biri, dağlarda ağaçların arasında giderken karşımıza çıkıveren ceylan ve yavruları gibi. Bir dostun siparişi üzerine akşam vakti bir helva üretim deposuna gidiyoruz. Yolda üreticinin yaptığı işteki titizliğinden ve hassasiyetinden bahsediyorlar.
  " Ben de yanında çalışırken şahit oldum; şeker çuvallarından birine yağ bulaştı diye hepsini kaldırıp attı” diyor  bizi oraya götüren şahıs.
   Depo olarak kullandıkları yerin bahçesine küçük, 2 oda bir ev yapıp, dut ağacının altına da güzel bir bahçe mobilyaları yerleştiren aile bizi orada misafir ediyor.
   Beyefendi ve eşi hanımefendi yetmişli yaşlarda, babaları ise doksanlı yaşların misafiri. Babaları ilk lokum ve helva üreticilerinden . 1960'lı yıllarda kurulan fabrikaları büyük bir yangında yanındaki ahşap ev ile birlikte yanıyor. O zamanki imkansızlıklardan itfaiye gelinceye kadar, geldiğinde de deposundaki suyun azlığından evin ve işletmenin gözleri önünde yanışını izliyorlar.
   Bize helva çeşitlerinden çay eşliğinde getirdiler. Sonra bahçelerinden getirdikleri kiraz ve kayısı. Ürünlerin güzelliğinden ve tadından bahsederken beyefendinin bir sözü benim hayat sürprizim oldu.
  Bir ömür öğretilen; aileden aldığımız eğitimin bir cümleye sığdırılışı idi bu..
  - Bu sene toplayamadım kayısıları, yetişemedim. Ağaçların altına gittim ve” Allahım özür dilerim, verdiğin nimetin kadrini bilemedim, telef ettim, toplayamadığım için özür diliyorum” dedim.
    İnsan evladı ürün yetiştirip, satış yaparken; kârını ,zararını düşünür;” bu sene zarar ettim” der. Nimetin sahibinden özür dilemek, verene mahcup olmak aklına gelmez. Beyefendinin bu mahcubiyeti beni öyle etkiledi ki; siparişi veren dosta, buraya getiren kişilere içimden dua ettim.
   "Üretimde her şeyin en iyisini kullanırım, benim yüzümden bir kişi hastalanır mı diye uyuyamam, kul hakkı bu” diye devam ediyor sözlerine beyefendi..
   Allah'ın kulları üzerindeki en büyük tecellisi; merhametli olmak, adalet ve hakikat sahibi olmak, gözetmek, tüm kainattaki muhteşem dengeyi korumak.
  " Gözlerini çevir bak; sema da bir bozukluk görebilir misin?” hitabına uygun bir yeryüzü yaşantısını kurmak.
  "Ben günümü kurtarayım da;  başkalarına ne olursa olsun” demeden, kul hakkı benim en büyük sınavım diyerek, bu kadar nimeti veren nimeti bilip bilmediğimi soracak, yeryüzü misafirliğim bittiğinde samimi, temiz bir özgeçmiş vermeliyim Rabbe diyebilmek”…
   Bilmediğimiz,göz ardı ettiğimiz her hak için özür dileyebilmek..
   Zarafet; Allah'ın kula ikramı, hakikat ise; kulun bu ikramı görebilmesi…
 

Yazarın Diğer Yazıları