ZÂYI ETME!

İnsan; gelişebilen, iyiliğe sevdalı , alâka kurabilen, kültür oluşturabilen ruhu sebebiyle muhatap alınmıştı.
   Bu muhataplığın temelinde ahlak denilen vasıflara büründükçe yükseliş vardı.
   Hani ilkokullarda öğrendiğimiz haliyle” kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma” tanımlı ahlak!..
   Binlerce, yüzbinlerce insanın bir arada yaşadığı, her çeşit ülkenin vatandaşının olabildiği bir şehirde; herkesin birbirini tanıdığı küçük bir köy değil, güya kozmopolit, gelişmiş şehirde(!) bir tramvayda çocuklarının korku dolu çığlıkları ve ağlamaları eşliğinde 3 kadın insanlık dışı bir muameleyle, parasını ödediği , binme hakkına sahip olduğu araçtan zorla indiriliyor.  İnsanların arasından bu indiriliş sırasında, içinde taşıdığı kini "oh olsun!” diye kusanlar, arkada bıraktığımızı zannettiğimiz bir ortaçağ zulmü oluşturuyor.
    Bir başka şehirde küçücük bir çocuk sadece bu ülkede yaşama hakkının daha önce buraya yerleştiğinden dolayı tek kendisinin hakkı olarak gören zihniyet sahibi biri tarafından bıçaklanıyor.
   Bir  başkası meydanda dövülüyor vesaire…
    Irkçılık;  kendisini belirli sebeplerden üstün gören hastalıklı ruhların, milliyetini vatanseverlik sosuyla kutsayarak, herhangi bir sebepten daha muhtaç durumda olana kin beslenmesidir.
    İstanbul'da olduğum bir zaman diliminde, bayram arifesinde memleketine gidenlerden dolayı trafikte rahatlama dikkat çekiciydi. Bir taksiye bindim; şoför bu durumu kastederek:
- Çok güzel oldu, keşke dönmeseler, güzelim İstanbul bu göçler sebebiyle yaşanmaz oldu, her şehirden istanbul'a geliyorlar, oturun kardeşim şehrinizde.
   Sohbet sırasında şoföre:
- Siz nerelisiniz ?dedim,
- Ben Sivas'lıyım ;küçükken gelmişiz, burada evlenip, yerleştik.
   Komikti, acıydı, çelişkinin farkında bile değildi..
   İnsan zihni kendine tuzaklar kurar; daha önce asansöre binen sonraki binene dik dik bakar, saniye farkı ile oranın yerlisi olmuştur, sonraki gelen yabancıdır.
    Göçmen politikaları eleştirilebilir ; daha düzenli, gelenlerin de hakkını zayi etmeden düzenlemeler yapılabilir ama gelişmiş dediğimiz şehirlerde eğer İngilizce, Rusça, Fransızca konuşan birine uygulanmayan "hakir” bakış, Arapça konuşan birine uygulanıyor ve zulüm haline dönüşüyorsa bu bizim kendimizin aşağılık duygusunu bastırmak için vicdanımızın çürüyüşüdür.
    Başa dönüyorum; ilkokul sıralarına, hani bize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmayacaktık? 
   O tramvayda aşağı ite kaka indirilen ya biz olsak ya da bizim eşimiz, çocuğumuz olsa?.
    Bu ülkenin mezarlıklarına, şehitliklere bakalım; Halep, İdlib, Musul, Bosna, Kerkük, Bitlis, Bozkır, Sivas, Adana yan yana ,koyun koyuna yatar.
    Toprağın altını, biz üstünde rahat gezelim diye dolduran bu yiğitler; vatanı savunurken yan yana can verdiler, kanları ile bu vatanı şereflendirdiler, bize emanet ettiler…
    Hastalıklı ruhlarımız ila emaneti zâyi etmeyelim…
 

Yazarın Diğer Yazıları