Beka Meselesini Ciddiye Almayanlar Var

Meşrutiyet yıllarında (1876- 1909 arası) öyle bir padişah karşıtlığı oluştu ki, sonradan partiye dönüşerek hükümeti ele geçiren İttihat ve Terakkiciler "İkinci Abdulhamit gitsin de ne olursa olsun” dediler. Hürriyet hürriyet diye diye yirmi milyon kilometre kareyi aşan imparatorluk topraklarını kaybettirdiler, sadece elimizde Misak-ı Milli ile sınırlarını çizdiğimiz Anadolu toprakları kaldı. Askerin içine politika girdi o sebeple balkanları kaybettik, ingilizlerle işbirlikçiler yüzünden Ortadoğuyu kaybettik, savunma gücümüzün zayıflamasıyla Kuzey Afrikayı kaybettik. O yokluk, yaralı ve yorgun günlerimizde İstiklal mücadelesini de vermeseydik Anadolu da elden çıkacaktı.

Bu ülkenin beka meselesi her zaman gündemde olmuştur. Çünkü bu ülke, hep dünyanın göz diktiği, sahip olmak için "ah” çektiği topraklar üzerindedir. Düşman, zayıf düştüğümüz ve gafil göründüğümüz günlerimizi beklemektedir. Biz partilerimizi öne çıkarıp birbirimize düştükçe, bir lider etrafında toplanamadıkça düşman el oğuşturacak, içten içe sevinecektir. Suriye'nin ve Irak'ın işgali, bu topraklarda batılı devletlerin ganimet paylaşımına soyunması bize ders vermeli. Biz bugün olduğu gibi sen -ben kavgasına devam edersek, Cumhur ittifakını ciddiye almazsak, liderin kararına saygı duymaz da belediye başkanlığı yarışına girersek bölünmemiz ve işgal edilmemiz an meselsi. 15 Temmuzda uçurumdan dönmedik mi? İttihatçılar, 1909'da İkinci Abdulhamid'i hal' ettiler de ellerine ne geçti? İttihatçılar önce Kuzey Afrika'dan çekildiler, sonra Balkanları kaybettiler, bizi Almanlara peşkeş çekerek 1. Dünya savaşına soktular, Çanakkale'de ve Sarıkamış'ta üç yüz bin askerimizi kaybettirdiler, nihayet mağlup devletlerden sayarak Mondros ve Sevr'e mahkum ettiler. Mondros ve Sevr andlaşmalarını bahane ederek düşmanlar son kalan toprağımız Anadolu'yu da elimizden almaya, bizi bu topraklardan sürmeye kalktılar. O günlerin acısı, o korkular hiç içimizden çıkmadı, o günden bu güne bu topraklar üzerinde hep titreyerek yaşadık. O gün İkinci Abdülhamid'i indirenler sonra bin pişman oldular. Bugün Sayın Erdoğan'ı tıpkı İkinci Abdülhamit gibi sevemeyen, benimsemeyen, lider olarak içine sindiremeyen bir grup var. Bu grup iflah olmaz bir aymazlık ve gaflet içinde. Parti ve şahsi çıkarlarını vatanın üstünde tutarak Cumhur İttifakını ciddiye almıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Bahçeli tarihi gerçekleri iyi bildiklerinden bir beka meselemizin olduğunu düşünerek, önce vatan diyerek el ele vermişlerdir. Onları lider bilenlerin de aynı şekilde düşünmesi vatan sevgisinin ve dava adamlığının gereğidir. Bugün Sayın Erdoğan, ferasetiyle, cesaretiyle, bağımsız ve hür düşüncesiyle, mazlumlardan yana tavır almasıyla, dünyadaki zulüm düzenine karşı çıkmasıyla, içeride de bu milletin kahir ekseriyetini kucaklamasıyla ve milletin değerlerine bağlılığıyla bu ülke için bir şanstır ve bu milletin en büyük güvencesidir. Sayın Erdoğan gücünü, arkasındaki halk desteğinden almaktadır, o destekledir ki "dünya beşten büyük” diyebilmekte, ABD'nin Ortadoğu planlarını alt üst -etmektedir.

Efendim, belediye başkanlığıyla beka meselesinin ne alakası var? Bal gibi var efendim. Hükumetin altının oyulması düşmanların iştahını kabartacak. "Bakın, AK Parti yolcu, Tayyip Erdoğan'ı da çok ciddiye almayın, arkasında halk desteği kalmadı” diyecekler.

Belediye başkanlıkları niçin önemli? Belediyelerde büyük paralar dönüyor, hele Büyükşehir belediyeleri devlet gibi büyük bütçelere sahip, merkezi hükümet giderek yetkileri belediyelere devrediyor. Dolayısıyla özellikle Büyükşehir belediye başkanları tam bir şehremin olmalı, güvenilir olmalı, devletin parasını çar- çur etmemeli. PKK sempatizanı belediyeleri gördük. Devletin parasını yıllarca teröristlere aktardılar. Hendek kazanlara kepçe verdiler, kaynak verdiler. Bu belediyelerin borçlarını devlet ödemek zorunda kaldı.

"Efendim, benim partimin adayı niye yok? Geçmişte yüzde yirmi oy alarak belediye başkanı olanlar oldu, biz de az bir oy oranıyla belki başkanımızı seçebilirdik diyenleri” görüyoruz. Artık %25 ile başkan seçilen günler geride kaldı. ittifaklar dönemi başladı, bundan böyle yüzde elliyi alamayan belediye başkanı olamayacak. Doğru olan da bu değil mi? Konya gibi şehirlerde AK Parti hakimiyeti var. Adayların kimliklerini, kişiliklerini çok dikkate almadan insanlar partiye oy veriyorlar. Dolayısıyla büyük şemsiye Ak Partidir. Bir de büyükşehir belediye başkanıyla ilçe belediye başkanı aynı partiden olursa, daha uyumlu çalışılacağı, ilçeye daha çok hizmet geleceği, sürtüşmelerin yaşanmayacağı bir gerçektir. Çünkü Büyükşehir yasasında hala boşluklar var, ilçe belediye başkanıyla Büyükşehir başkanının yetkileri, sınırları net değil. Dolayısıyla dayanışmak, yardımlaşmak ve anlaşmak zorundadırlar.

Bizim görmediğimizi devlet büyüklerimizin gördüğüne, bizim hissetmediğimiz tehlikeyi onların hissettiğine inanıyoruz. Dava adamı lidere inanan, lidere itaat eden insandır. Liderden daha iyi bildiğini iddia edenler dava adamı olamazlar. Şu bir gerçek ki ittifak bizi birbirimize yaklaştırmalı, parti hastalığına, parti taassubuna bir son vermeliyiz. "İttifak” adı üzerinde parti kimliğini kaybetmeden birlikte yürümek demektir. İttifakı ihtilaf olarak görmek, partilerimizi yok eden bir sebep olarak görmek yanlıştır. Özellikle bugün birliğe daha çok ihtiyacımız var. Ak Parti ile MHP yerli ve milli iki partidir, bu milletin öz değerlerini taşır. Rahmetli Türkeş'in deyimiyle "ayrılıkta azap vardır”.

Sonuçta Cumhur İttifakının galibiyetiyle birlikte birilerinin hesapları kursaklarında kalacaktır, kimse Cumhurbaşkanlığı sistemini tartışmaya açamayacaktır.


Yazarın Diğer Yazıları