İdlib denkleminde Çözüme Doğru

 Günlerdir diken üzerinde duran, gözüne uyku girmeyen, etrafını rejim askerlerinin çevirdiği, üzerinden durmadan bombalı uçakların geçtiği, çevre köylerde bomba seslerinin duyulduğu, her gün füzelerle taciz edilen İdlib'te nihayet ilk defa rahat bir uykuya geçildi, çözüme ilk adım atıldı. Rejim askerlerinin girip katliam yapması önlendi. Rusya, Türkiye ve İran'ın katıldığı Soçi zirvesinde, "İdlib'e operasyon yapılmaması, radikal grupların elindeki ağır silahlar toplanarak bunların buradan çıkarılması ve güvenlikli bir alanın oluşturulması” kararı alındı.  Bu karar İdlib'liyle beraber bütün Müslümanları, özellikle bizleri sevindirdi. Böylece büyük bir katliamın, yıkımın, yangının, ölümün önüne geçildi. Gelen haberlere göre İdlib'ten Sayın Erdoğan için dualar yükseliyor, teşekkürler geliyor. Şüphesiz bu diplomatik zaferin tek mimarı öncelikle Sayın Erdoğan. Israrla "operasyon yapılmasın, içerideki radikal örgütlerin çıkması için başka formüller üretilsin” dedi ve Putin'i ikna etmeyi başardı.

    Evet, çok bilinmeyeni olan Suriye denkleminde çözüme doğru ilk ışıklar göründü, ümitler yeşerdi. Bilindiği gibi Matematik ve Geometride ikiden fazla bilinmeyeni olan denklemlere çok bilinmeyenli denklem diyoruz. İki bilinmeyenlilerin, yani x ve y'li denklemlerin çözümü kolay, bir z bilinmeyeni daha eklenince çözüm için başka formüller devreye girer.

   2011'den beri Türkiye, çok bilinmeyenli Suriye denklemini çözmek için uğraşıyor, yeni formüller arıyor, yeni çıkış yolları düşünüyor, yeni ittifaklara yöneliyor, ikna maratonuna çıkıp diplomasiye sarılıyor.

   Suriye'de İdlib konusu en çetrefilli konularından birisi, denklemin zor kısmı.  Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Denklemin bu kısmı çözülebilirse diğer kısımların çözümüne yol olacak. Bir tarafta son yıllarda sıkı fıkı olduğumuz, büyük oranda doğalgaz aldığımız, ihracat yaptığımız, S-400 Füzesini almak için pazarlığını bitirdiğimiz, nükleer enerji santrali yaptırdığımız büyük komşumuz Rusya var, Esed rejimi onu bizzat çağırdı ve Esed'in himayesini üstüne almış durumda.  Öbür tarafta NATO müttefiki olduğumuz, topraklarımızda üslerini barındırdığımız ABD var. O da Suriye'nin kuzeyinde, sınırlarımızın dibinde bir Kürt koridoru açmak ve İsrail'den sonra ikinci bir partner devletcik kurma peşinde.  Öbür tarafta da din kardeşi bildiğimiz, ama hiçbir zaman dış politikasına güvenmediğimiz, PKK terör örgütünün tasfiyesi noktasında devamlı zik-zak çizen, mezhepçiliği körükleyen sınır komşumuz İran var. Bir de Rusya ve İran'ın direktifiyle hareket eden, onların himayesinde bir Suriye rejimi var. Dördünün de İdlibde gözü var,  İdlib'de barınan muhalifleri ve radikal savaşçı grupları hizaya sokma veya yok etme gibi bir gayeleri var. Dördü de Suriye denkleminin çözümünü, demokratik bir rejimin kurulmasını, toprak bütünlüğünün sağlanmasını samimiyetle istemiyorlar. Özellikle İdlib daha bir önemi, Doğu Akdeniz sınırında, Akdeniz'de bulunan hidro -karbon yataklarının yanı başında, Suriye rejiminin Akdeniz'e açılan kapısı, Rus üsleri var çevresinde. ABD için de önemli, çünkü açmayı düşündüğü Kürt koridorunun Akdeniz'e uzanan bölümü. İdlib'te hakimiyet kurmak, Suriye'ye ve enerji kaynaklarına hükmetmek demektir. Bunu biliyor ki Rusya ve İran taviz vermiyor, rejimin arkasında duruyor. ABD, Rusya ve İran kasap misali et derdinde, hesap derdinde. Orada bulunan üç-dört milyon insan da can derdinde. Dört milyon insanın canı, kanı, hayatı bu devletler için önemsiz. Sadece bir tek Türkiye var İdlib'de kan akmasın, siyasi çözüm aransın diyen. İdlib'teki insanlar da sadece bize güveniyor, bizden ümit bekliyor, bizi ancak Türkiye korur diyor. Diğer devletler bize müsaade etse beki kan dökmeden İdlib'te sulh ve sükunu çoktan sağlayabilecektik. Çünkü orada bizi kucaklayacak sünni çoğunlukta bir halk var. İçerideki aşırı uçları ve radikal unsurları da belki ikna etmek mümkün olacaktı. Gel gör ki Türkiye'ye böyle bir yol açmadılar. Herkes Suriye'deki zalim rejimi ayakta tutmak için elinden geleni yaptı, yapıyor, rejimin ayakta durması için de İdlib'in kontrolü şart(!) diyorlar.

  Hani bazı hastalıklar var; ameliyat doktoru, "tedavi için ameliyat şart” diyor, dahiliye mütehassısı da "bu hastalığın tedavisi hapla, iğneyle, ilaçla mümkün” diyor, ameliyatı son çare olarak görüyor. İşte burada Sayın Erdoğan dahiliye mütehassısı konumunda, kansız, ameliyatsız çözüm istiyor.

     Evet, idlib düğümünün çözümü için Türkiye iki ihtimal görüyordu: Ya Afrin'de olduğu gibi İdlib'te bir çatışmasızlık ve güvenlik alanı oluşturmak ve radikal unsurları silah bırakmaya zorlamak. Ya da sadece oradan kaçıp sığınmak isteyenlere barınak sağlamak ve ölümleri en aza indirmek için tavsiyelerde bulunmak. Evet, ikinci şık tercih edilir de katliama seyirci kalınırsa çok zayiat olacaktı, yıkılmayan tek kent olan İdlib şehri de diğerleri gibi harabeye dönecekti. Burada Türkiye İdlib'e tek başına asker çıkarmak gibi bir riski göze alabilir miydi? Böyle bir risk belki bir dünya savaşının fitilini ateşleme ihtimali vardı.   Çok şükür bu ihtimaller geride kaldı, Türkiye büyük bir diplomatik başarıya imza attı. İdlib'te bir güvenlikli alan oluşturmayı Rusya ve İran'a kabul ettirdi. Bugün için katliam önlendi. Türkiye, bir müddet diplomasiyle götürmek, ılımlı muhalifleri korumak ve mağdurları kendi topraklarında tutmak gibi riski en az olan yolu tercih etti ve başardı.

      Zaten dört milyon Suriyeli mülteciyi barındırıyoruz, bir-iki milyon daha gelmesi şu kriz ortamında Türkiye'yi daha çok sarsacaktı. Gerekirse kapıları açacak, yükün birazını da Avrupa'ya yıkacaktık. Birileri mevzi kazanırken, yeni silahlarını denerken ve pazarlarken, sıcak denizlere inerken, doğalgaz kaynaklarına sahip olurken, ceremesini bizim çekmemiz olası değildi. Bugün için biz de, İdlibli de rahat uyuyabilir hamdolsun. Aksi halde Soçi zirvesinden böyle bir karar çıkaramasaydık daha çok kuşatılacaktık, sıra bize gelecekti.

   Sonuçta Suriye'de bir kapı aralansa da, bir çıkmazın henüz ortasındayız. Burada zor olan, radikal örgütleri tasfiye etmek, üzerlerindeki ağır silahları toplamak ve onları ikna etmek. Allah yöneticilerimizin yardımcısı olsun, askerimize güç kuvvet versin, milletimize feraset ve basiret versin, düşmanları  "kahhar” ismiyle kahr-u perişan etsin.


Yazarın Diğer Yazıları