‘Geciken Adalet Adalet Değildir’

 Cezayir Sultanı’na “ falan şehirdeki kadı hiç delil olmasa bile hızla gerçeği bulur. Adaletli, isabetli karar verir” diye öyle çok överler ki; Sultan merak eder. Kadıyı tanımak için tebdili kıyafet ederek yola koyulur. Yolda bir ihtiyar: “Delikanlı nereye gidersin?” diye sorar. Sultan gittiği şehri söyler. İhtiyar “ben de oraya gideceğim, götürür müsün?”der. Sultan  atına alır, şehre varırlar. Sultan “amca geldik. İner misin” der. İhtiyar “niye ben ineyim? Sen in” demez mi? Sultan;“amca şaka mı yapıyorsun? Seni yoldan ben aldım.” dese de ihtiyar gayet ciddi: “At benim. Yoldan ben aldım. Sen in” diye direnir. Davalık olurlar. O meşhur kadının karşısına çıkarlar. Bakarlar ki; iki olay daha var.

Birinci olayda biri alim, diğeri çiftçi, bir hanımı “benim karım ” diye çekiştirmektedirler.

İkinci olayda terzi ile yağcı, bir avuç mecidiyeyi “benim param” diye çekiştirmektedirler.

Sultan ile ihtiyar arasındaki ihtilafla olay üç olur. Her üç olayda da delil ve tanık yoktur.

Kadı, alim ile çiftçiyi dinler. ”hanımı  bırakın, yarın gelin” der.

Terzi ile yağcıyı dinler. ”paraları bırakın, yarın gelin” der.

Sultan ile ihtiyarı dinler. İhtiyardan ağaca bağlı atı getirmesini, Sultan’dan da atı götürerek ağaca bağlamasını ister. Onlara da “atı bırakın,  yarın gelin” der. Ertesi gün kadı :

Alime “ karını al git. Çiftçiye kırk sopa vurun.”

Terziye “ paralarını al git. Yağcıya kırk sopa vurun”

Sultana da “atını al git. İhtiyara kırk sopa vurun” der.

Hiç delil yokken Kadı’nın bu kadar hızlı, isabetli ve adaletli karar vermesine başta sultan olmak üzere herkes şaşırır. Sultan merakını yenemez, evine giden Kadı’ya yetişerek:

Kadı efendi merakımı bağışlayın. Hiç delil yok. Bu kararları neye dayanarak verdiniz?”der.

Kadı: Akşam hanımı evime götürdüm. Eşimle hanım sohbet ediyor, ben de çalışıyordum. Hanımdan hokkayı yıkayıp mürekkep doldurmasını rica ettim. İstediğimi maharetle yaptı.  Anladım ki bu alimin hanımıdır.”

Diğer olayda ise mecidiyeleri (paraları) eve getirdim. Su dolu bir bardağa  koydum. Sabah baktım. Suyun yüzünde yağ yoktu. Paralar yağcının elinde olsaydı yağ bulaşırdı. Anladım ki paralar terzinin”

Size gelince: At İhtiyarın elinde huysuzlandı; ama sen götürürken uysaldı. Anladım ki at senin”

Sultan, mührünü göstererek kendini tanıtır. Akıllı, pratik ve adaletli Kadı’yı Baş Kadı yaparak ödüllendirir.

Gökten bir tabak elma düşmüş, biri olayı nakleden Tolstoy'a. Diğerleri okuyuculara.

Demek ki; adliyelere “adalet mülkün temelidir” yazmakla adalet sağlanmıyor.

“Geciken adalet adalet değildir” demekle de yargılama hızlanmıyor.

Başörtü serbestisi esirgenen, adaletsiz davranılan hakim ve savcılardan adalet dağıtmaları beklenemez.

Umulduğu gibi bu, adaletsizlik ve tarafsızlık da sağlamaz. Zira tarafsızlık adaletten ayrı düşünülemez.

Fatih ile yahudiyi yargılayan kadı, müslümandı. İslam’ın emri olduğu için tarafsız ve adil davrandı.

Adaleti  ve  tarafsızlığı sağlamak, yargıyı hızlandırmak, hakim ve savcıları adli ilahide hesap vereceği bilinciyle yetiştirmekle mümkündür.

Bunun dışında hiçbir kuvvetin adaleti sağlayamadığını tarih ve yaşadıklarımız göstermiştir. 

Zarardan ne kadar çabuk dönersek, adaleti  de o kadar gecikmeden sağlarız.

 


Yazarın Diğer Yazıları