“ SEN BAŞBAKANSIN! ÖFKE BİZE; UYSALLIK SANA...”

   Bütçe görüşmeleri sırasında iktidar ve muhalefet milletvekillerinin uslubu, birbirlerine yaptıkları ağır küfür ve hakaretler, hatta fiili saldırılar millet olarak hepimizi üzdü.
   Toplumun aydınları ve elitleri kabul ederek oylarımızla temsil yetkisi verdiğimiz, milletvekillerinin birbirlerine küfür ve hakaret edebiliyor olması insanlık, özellikle de Müslüman bir toplum adına utanç verici. Belki tek tesellimiz insan onuru ile bağdaşmayan bu davranışları alışkanlık haline getirenlerin azınlıkta olması.
   Sayın Arınç’ın ifade ettiği gibi bunlar “ne kendileri ederler rahat, ne aleme verirler huzur”
   Sayın Başbakan’ın bu küfürbazlara TBMM'nin 10 Aralık 2013 tarihli 1. oturumda; konuşmasının bir yerinde  "Edep ya, edep!.. Edep diyorum ya, yeter!.. Terbiyesiz herifler ya!.."  şeklindeki   hitabını yadırgadım.
    Başbakan “Yasama sorumsuzluğunun”  söylenen sözlerin “siyasi eleştirinin başka türlü yapılmasına imkan olmaması” ile sınırlı olduğunu  biliyor.
    Bu tahrikçilerin oyununa gelerek “Terbiyesiz herifler” demek yerine, “sizleri  Allah’a ve Milletin vicdanına havale ediyorum.”  dese  daha doğru olmaz mıydı?
   Halk,  küfür ve hakaret edenleri terbiyesiz olarak niteliyor zaten. Malumun ilanına ne gerek vardı.
   Bu durumda Sayın Başbakan’a Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi’ye nasihatini hatırlatmak elzem oldu.
   “Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, ..sana..
   Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir Bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
   Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme!
   Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadele den korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.
   En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz, kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya döner. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..
   Sevgi davanın esası olmalıdır. Bağırarak sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”
   Bütün yöneticilerin ve herkesin düstur edineceği, günümüze de  ışık tutan ne güzel öğütler değil mi?
   Bu öğüdü verenlerin ve uygulayanların  neden büyük medeniyetler kurduğu,  bu küfürbaz meclisle büyük medeniyetler kurmanın hayal  ve başkalarının emrinde olmanın kaçınılmaz olduğu daha iyi anlaşılıyor.
   Geçmişleri, yaşadıkları ve savundukları hayat tarzı belli,  bu meclis  küfürbazları Başbakan’ı  tahrik etme gayelerini gerçekleştirmiş oldular.  Onların görevleri ve varlık nedenleri bu.
   Ama bari sen bunların oyununa gelme, Zira, “ Sen Başbakansın! Öfke bize; uysallık sana...”


Yazarın Diğer Yazıları