Tehlike Sendromu İle Yönetmek

 

 

 

 

Tüm savaşların neden hep Orta-Doğu’da olduğunu ve hep Müslüman kanı aktığını merak etmişizdir.

SSCB dağılmadan önce dünya düzeni iki kutuplu idi. Bir yanda ABD’nin başını çektiği kapitalist blok, diğer yanda SSCB’nin liderliğindeki Komünist blok.

Her ikisinin ardındaki masonluk ve kurdukları müesses nizam bunu böyle takdim ediyordu.

Gerçekte ise hem ABD hem de SSCB ikinci dünya savaşının galibi idiler ve 1945’ten sonra dünya düzenini birlikte tanzim ettiler. BM’de her ikisi de veto hakkını ellerine aldılar. Tahran, Yalta, Wladivostok gibi  gizli toplantılarla hangi ülkenin kimin nüfuz alanında olacağını kararlaştırdılar. 

Eminim ki aralarında “salaklar, bizi gerçekten düşman sanıyorlar” diyerek kıs kıs gülmüşlerdir. 

Böylece ABD, komünizm tehlikesinden, SSCB de ABD’den ve kapitalizmden korumak kılıfıyla ülkeleri nüfuzları altına aldılar ve sömürdüler. Yani tehlike/korku sendromu ile zayıf ülkeleri tuzaklarına düşürdüler.

Bunun en güzel örneği 1945’te Stalin’in Kars’ı, Ardahan’ı ve Boğaz'larda üs istemesidir.

Türkiye panikledi. 1949’da BM’e üye oldu. Rus tehdidinden kurtulmak için NATO’ya girmek istedi. Batı’ya şirin görünmek için gereksiz yere Kore’ye asker gönderdi. 18 Şubat 1952’deTürkiye’yi NATO'ya aldılar. Türkiye tuzağa düşünce, Stalin, Kars’ı, Ardahan’ı ve Boğazlar'da üs istemekten vazgeçtiğini açıkladı.

İkinci dünya savaşının üzerinden çok zaman geçmiş, iki kutuplu dünya düzeni devrini ,fonksiyonunu tamamlamıştı. SSCB sınırları içindeki milletlerde bağımsızlaşma temayülleri de başlamıştı.

Mason üstad-ı azamları gizli toplantılarında SSCB’nin dağılmasına karar verdi. Gorbaçov'un 1985'de iş başına gelmesiyle başlayan süreç 1991 güz aylarında Sovyetler Birliği'nin tarihe karışmasıyla son buldu.

SSCB dağıldıktan sonra dünya düzeni tek kutuplu hale geldi.

SSCB’nin yerine yeni bir tehlike bulmaları, ülkeleri korku sendromu ile yönetmeleri gerekiyordu.

Tek kutuplu yeni dünya düzeninde korkunun adı İslamafobya olarak belirlendi. Böylece hem boşluktaki insanlık için umut ışığı haline gelen, Batı’da hızla yayılan İslam kötü gösterilecek, hem İslam ülkelerinin zengin petrol kaynakları ele geçirilecek, hem de icat ettikleri hayali karton kulelere savaş açarak Müslümanlar birbirine kırdırılacak, silah satarak kar sağlanacak, harap ettikleri ülkeler kredi ile faize bağlanacaktı. 

Saddam “nükleer silah yok” diye yeminler etti. Dinlemediler. Irak’ı perişan ettiler ve üçe böldüler.

El Kaide, Hizbullah, Işid gibi örgütleri kurdular veya kurdurdular.

Bunlara en acımasız katliamları yaptırdılar. Dünyada İslam korkusu oluşturdular.

El Kaide lideri Usame Bin Ladin bir CİA ajanıdır. Uydudan araç plakalarını bile net biçimde görebilen ABD, ne hikmetse yirmi yılı aşkın bir süre Ladin’i yakalayamadı. Öldürüldü dendi. Ama hala yaşıyor.

Tehlike/korku sendromunu daha inandırıcı hale getirmek için ikiz kulelere saldırıyı ABD’nin düzenlettiği artık aleni hale gelmiştir. Bu yazılanlar wikileaks belgelerinde de aynıyla sabittir.

ABD’nin  işgal etmesinden daha kısa sürede Işid’in ikibin militanla Irak ordusunun ve ABD kuvvetlerinin hiç direnişiyle karşılaşmadan Irak’ı ele geçirmesi size hiç inandırıcı geliyor mu?

Bu stratejinin ayrılmaz bir parçası da ılımlı İslam söylemi, BOP projesi ve Arap baharıdır. “El Kaide, Hizbullah, Işid radikal İslam. Biz böyle bir İslam’a karşıyız. Ama ılımlı İslam’a karşı değiliz.” diyorlar.  Ilımlı İslam’a örnek ve model ülke olarak da Türkiye’yi gösteriyorlar. 

Tüm savaşların hep Orta-Doğu’da olmasının ve hep Müslüman kanı akmasının nedeni bu.

Çözüm mü? Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak, bölünüp parçalanmamak…


Yazarın Diğer Yazıları