21. Yüzyıl kimin yüzyılı olacak?

Yaşadığımız koronavirüs günlerinin dünyaya format atıp, işlemi sil baştan yeniden başlattığı herkesin kabul ettiği bir gerçek.

21. Yüzyıl için her şey yeniden yükleniyor?

Peki, 21. Yüzyıl kimin yüzyılı olacak?

Millet ve devlet olarak en önde gelen adaylardan olduğumuza inanıyorum.

Şart şu ki; yapmamız gereken işleri yapabilirsek, görevlerimizi hakkıyla ifa edebilirsek.

Alev Alatlı; konuyu bizim açımızdan şöyle özetler: "3. Mustafa'nın 1700'lü yıllarda dile getirdiği, asgari 250 yıldır çözemediğimiz ağır bir liyakat sorunumuz var. Başkanlık sistemi ile çözebilirsek rahmetli Özal'ın kehaneti doğrulanır, 21. yüzyıl gerçekten de Türklerin yüzyılı olur inşallah. Liyakat sorunu çözüldüğünde Türkiye şahlanır. Bir kere, eğitimden adli sisteme, imardan enerjiye, tarımdan basına hemen her alanda gözlemlediğimiz o müthiş savurganlığın sonu gelir. Zor kazanılmış birikimlerimizi rasyonel yatırımlara dönüştürme imkânı doğar. Zaman yönetimi mümkün olur. Bir günlük işi bir aya yayıp sürüncemede bırakmaz, ödenekleri çarçur etmez, bütçeleri delmeyiz. Gözaltı süreleri kısalır. Mahkemeler daha hızlı karar alır. Çocuklar hangi sınava gireceklerini bilir. Tesisatçı gideri yanlış yere bağlamaz. Elektrikçi kabloyu izole eder, yangın çıkartmaz. Caddeler, en ufak bir serpintide göle dönmez. Dünyayı doğru okur, doğru yorumlar, kim dost, kim düşman doğru kestirirsek olası FETÖ'lere hazırlıksız yakalanmayız. Hepsinden önemlisi, liyakat noksanının suçunu birbirimize atmaz, birbirimizi haksız kazançla, ihanetle suçlamaktansa meselelerin kök nedenlerine inme alışkanlığı kazanırız. Siyaset bile rasyonelleşir. Bizi kahreden olumsuzlukların ezici çoğunluğu, aktörlerin ehil olmamalarından kaynaklanıyor, ahlaksızlıklarından değil. Kısaca, liyakat meselesini çözer, emaneti ehline bırakmayı ilke edinirsek, etnik veya sınıfsal veya ideolojik kutuplaşma kaygıları yok olur, Türkiye 21 yüzyılda uçar! Ele güne karşı caydırıcı bir güç olmak da böyle bir şeydir zaten. Hayırhah bir güç olmak da öyle. Adli sistemin ihyası, milli eğitimin yalpalamalardan kurtarılması var. Ancak bunların her ikisi de muazzam siparişlerdir, başarı yine döner dolaşır liyakatta düğümlenir. Bakın, ne milli eğitim sistemi ne de adli sistem boşlukta tekevvün eder. Bu kurumlar toplumun genel zihniyetinin, değer yargılarının, dini inançlarının, dönemin hakim dünya görüşlerinin, evrensel düşünce akımlarının ve nihayet sosyoekonomik yapılanmasının ortak ürünleridir. Ne bir hükümet ne bir bakanlık ne bir sivil toplum örgütü veya mezhep veya tarikatın tek başına altından kalkabileceği düzenlemeler değildirler. Daha açık söyleyeyim: "Ben yaptım oldu." da yoktur, "Bundan daha iyisi olmaz." da yoktur. Seferberlik boyutlarında ortak gayret, ince ayar, adanmışlık gerekir. Seferberlik denildiğinde, ehil kadrolar hayati önem kazanır. Umarım ki, bu defa "Elimden geleni yaptım." mazeretine sığınmayan, "yapılması gerekeni yapan" kadroları bir araya getirme imkanı olur. Yeri gelmişken, liyakati tespit etmenin birtakım nesnel kriterleri olduğunu da hatırlatayım. Örneğin, akademik literatürde "accountability" diye geçen, hesap verebilirlik/sorulabilirlik/sorabilirlik diye bir norm var. Kişiyi yaptıkları kadar yapmadıklarından da sorumlu tutan bu düzgünün etkinleştirilmesi halinde, liyakati objektif olarak saptamak kolaylaşacaktır. "Akreditasyon" diye de bir düzgü var. Bu da kişi ve kurumların evrensel standartlar muvacehesindeki yerlerini tespit etmeye yarar. Üniversitelerden hastanelere, adli tıptan hukuk mahkemelerine kadar hemen tüm kurumlarda işlevsel olabilir. Diyeceğim liyakati saptayacak objektif yöntemler var, hantallık kader değildir.”[1]

20. yüzyılda New York, Londra, Berlin ve Moskova' da dünyaya şekil veren egemen seçkinler tüm dünyanın geçmişini açıklama ve geleceğini öngörme iddiası taşıyan üç büyük sistem formüle ettiler: faşist, komünist ve liberal sistem. II. Dünya Savaşı faşist sistemi devirdi ve 1940'ların sonlarından 1980'lerin sonlarına kadar dünya sadece iki sistemin savaş alanıydı: komünizm ve liberalizm. Sonra 1988'de komünist sistemde çöktü ve liberal sistem baskın bir biçimde, en azından dünya çapındaki seçkinlere göre, insanlığın geçmişine rehber ve dünyanın geleceğinin olmazsa olmaz kılavuzu haline geldi. Modernizm, pozitivizm hatta post-modernizm geçmişten gelen, gelenekte olan birçok olguyu yerle bir etti. Esen sert rüzgârlar karşısında her şey yeniden konuşlanmak durumunda kaldı. Fakat 2008' de yaşanan küresel finans krizinin ardından liberal sistem, dünyanın dört bir yanında gittikçe daha fazla insanı hayal kırıklığına uğrattı. Duvarlar ve güvenlik duvarları tekrar su yüzüne çıktı. Göç ve ticaret anlaşmalarına karşı direniş tırmanışa geçti. Sözde demokratik devletler hukuk sistemini hiçe sayıyor, basın özgürlüğünü kısıtlıyor, her tür muhalefeti hainlik diye nitelendiriyordu. 1938' de insanların tercih edebileceği üç küresel sistem mevcuttu, 1968' de sadece iki, 1998' deyse tek bir anlatı hüküm sürüyor gibiydi; 2018'e gelindiğindeyse elimiz boş kaldı.”[2]

Harari'nin ifade ettiği gibi ve koronavirüs sürecinin perçinlediği bir gerçek şu ki; beşeriyetin büyük umutlarla sarıldığı 3 temel sistem bu gün kesinlikle çökmüştür. İnsanlık 21. Yüzyılda eli boş bir halde saadetini temin edecek yeni fikir ve önerilere ihtiyaç duymaktadır. Harari, bu ihtiyacı giderme iddiasında olan düşünce sisteminin 21 konuda insanlığın önüne somut ve ikna edici projeler koyması gerektiğinin altını çizer:

"Uyanış, iş, özgürlük, eşitlik, topluluk, medeniyet, milliyetçilik, din, göç, terörizm, savaş, alçakgönüllülük, Tanrı, Laiklik, cehalet, adalet, hakikat sonrası(metafizik), bilim kurgu, eğitim, anlam, meditasyon.”[3]

Liyakat meselesini çözer, emaneti ehline teslim edebilirsek 21. Yüzyılda üzerinde çalışacağımız, bize 20 yüzyıl ve daha eski çağlardan kalma 21 temel konumuz var.

Günümüzde Harari'nin eksik-fazla 21 maddede özetlediği insanlığın problemlerine tatmin edici cevaplar ancak Yüce Allah'ın dünya ahiret saadetinin reçetesi olarak gönderdiği İslam dininde vardır. Tarihte insanlığın zorlandığı bütün zamanlarda Yüce Allah Resulleri ve dinlerle inayetini göstermiştir. Kıyamete kadar yetecek kök hücre ve kodları barındıran Kur'an-ı Kerim ve Sahih sünnet temelli yeni bir akıl, gönül ve zihin inşası için Müslümanlar kolları sıvamalılar.

İslam'ın 1000 yıldan fazla süredir bayraktarlığını yapan bu millet, Alev Alatlı'nın ifade ettiği gibi liyakat sahibi insanlara emanet olan görevleri telim ederek, dinin esaslarını

günümüzün problemlerinin çözümüne uygulayarak ciddi çalışmalar yaptığında –Allah'ın izni ve inayetiyle- 21. Yüzyıl bizim yüzyılımız olacaktır.

 

[2]YuvalNoahHarari, 21. Yüzyıl İçin 21 Ders, (İstanbul: Kolektif Kitap, çev. Selin Siral, 2018), 23.

[3]Yuval Noah Harari, 21. Yüzyıl İçin 21 Ders, (İstanbul: Kolektif Kitap, çev. Selin Siral, 2018), 10-12.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Yazarın Diğer Yazıları