BASIN

Basın; aynadır, bağdır, oksijendir, en fazla akupunktur iğnesidir.

Kur'an-ı Kerim'in 78 suresinin adı Nebe: "Haber” demek.

Hz. Muhammed (s.a.v.)'in bir ismi de Muhbir-i Sadık: "Hep doğru söyleyici, doğru haber verici” demek.

Ve 124 bin peygamber de aşkın varlıktan taşkın varlıklara haber taşımışlar asırlar boyu.

Kainattan süzülen insan yaratılışı gereği kainatla alakadar; bu yüzden her zaman her şeyi merak eder, her şeyle ilgilenir.

Sağlam ve doğru haber tertemiz aynadır insan için kainatta kendi yansımasını görür görmek isteyen.

Fertleri ve milletleri bağlayan bir bağdır basın, birbirleriyle irtibatlarını hatırlatır, tazeler, güçlendirir.

Karanlığa ışık, vücuda oksijendir; halkın gözüdür daima ve basının girmediği yer havasızdır, karbondioksitle doludur, karanlıktır ve öncelikle basına kapalı alanda yaşayanlar zarar görür.

Akupunktur iğneleri gibidir basın; evet öncesinde biraz acıtır ama sonrasında şifa sunar.

İlk vahiy Alak suresinde okumak(3), ikincisi Kalem suresinde yazmak(1), 3 ve 4. Müddessir ve Müzzemmil surelerinde temizlenmenin, dirilmenin ve uyarmanın en yalın halidir basın.

Daha çok şeyler yazılabilir ama arife işaret yeter!

Hayatın içinden, bir devi ayakta tutmaya çalışan bir vatanseverin tecrübelerinden basının fert, toplum ve devlet nazarında yerini öğrenmek için sözü ona bırakıyoruz.

"Basın hürriyeti ancak hatalarını düzeltmek istemeyen hükümetler için bir tehlikedir. Sizin hükümetiniz yurdun iyiliğinden başka bir şey düşünmüyor, o halde böyle ir hürriyet onun için nimettir. Bir milletin düşüncesini baskı altında tutmak, onu birtakım gizli yollar aramaya zorlar, eninde sonunda bulur bu yolları. Hürriyetsizlik her türlü fesadı kolaylaştırır. Devletin güveni tehlikeye girer, zora başvurmak gerekir. Basın hürriyeti kötülerle savaşmak ve faydalı olmak isteyen bir hükümetin tabii müttefikidir. Bugünkü idarede basın, Osmanlılar arasında zayıf bir bağ kurabiliyor. Amme menfaati, bilhassa taşrada meçhul; tek kaygı; özel çıkar. Basına ve genel olarak her nevi yayına geniş bir hürriyet verilmeli ki, Osmanlıları birbirine bağlayan bağ kuvvetlensin. Basın siyasi meselelerle uğraşacak, hükümetin yaptıklarını değerlendirecek ve ülkenin ihtiyaçlarını belirtecek, ihdasını istediğimiz genel komiserlerin işini kolaylaştıracaktır. Basın, millet meclisi kuruluncaya kadar bu meclisin yerini tutacaktır. Memleketi tanımayanlar boyuna millet meclisinden söz ediyorlar. Devlet işlerini tartışacak, denetleyecekmiş bu meclis, Eyaletlerden, hatta payitaht ahalisinden kurulacak böyle bir topluluk çok geçmeden acınacak acz içine düşer. Acele etmemeliyiz. Yapılacak iş, basını bütün engellerden kurtarmak ve tam bir hürriyete kavuşturmaktır.

Hükümette büyük bir gazete kurmalıdır. Bu gazete yerli ve yabancı makalelere cevap vermelidir. Hükümetin ve yurdun gerçek menfaatlerini müdafaa etmelidir. Kanunları, nizamnameleri, buyrukları yayımlayacak, halka hükümetin aldığı tedbirleri izah edecek, gerekçelerini anlatacaktır bu büyük gazete. Gazetenin yöneticileri hiçbir dalkavukluğa  tenezzül etmeyecektir. Halk müdaheneden (yağcılıktan) iğrenir. Ona göre müdahene en acı hakikatten daha çirkindir. Bu gazetenin şiarı hakikat ve samimiyet olacaktır. ” 

(Mehmet Emin Âli Paşa, Sadrazam, (1814-1871), Cemil Meriç, Ümrandan Uygarlığa, 42)


Yazarın Diğer Yazıları