“Ebediyyet” budur.

İnsanda en baskın duygu olan beka duygusu, Baki bir zattan üflenen ruhunun gereğidir.

Kamışlıktan(cennetten) imtihan için kesilen kamışın bütün arzusu ana vatanı olan cennete dönmektir.

Ama bu sürecin tamamlanması için çetin bir imtihandan geçmek durumundadır.

Bu imtihanda yaptığı doğru tercihler onu ilahi esmaların ayinesi kılacak; ilahi isimler de ebediyete taşıyacaktır.

Dünyada ebediyetin yolu "rahmetle anılmak” tır.

Geride bıraktığınız her şey Allah Teâla'da karşılığı olan işleri Hafız-ı Kerim ismiyle O kıyamete kadar muhafaza edecek insanlarda sizi kıyamete kadar rahmetle anmaya devam edecektir.

Rahmete vesile hareketler çok gürültülü-patırtılı, şan ve şöhrete yönelik hareketler değildir.

Onlar halka yönelik hareketlerdir ve daha siz hayattayken biter ve size acı bir miras bırakır.

Çünkü halka yönelik şan ve şöhrete yönelik hareketler zehirli bir bal gibidir.

İlk etapta ağızda bağlanılası bir lezzet bırakır ama sonrası büyük ve çetin bir azaptır.

Hakka yönelik sessiz ve derinde, mütevazı, toprak gibi bir hayat ise; ilk etapta insanlar nezdinde çok cazip gelmeyebilir ama sonrası kıyamete kadar artarak devam eden rahmete vesile hareketler olarak büyür gider.

"Rahman'ın has kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler (hayatlarını gösterişten uzak yaşarlar). Cahiller onlara laf attığı zaman (tartışmadan/onlara özenmeden), "selâm!” der yollarına devam ederler.” Furkan, 26/63

Bu anlamda Alev Alatlı'nın "Biz nekrofil(ölü sevici) bir toplumuz. Sevdiklerimizi öldükten sonra seviyoruz. Yaşarken gereken değeri vermiyoruz” yaklaşımına katılmıyorum.

İslam'la asırları aşan birikimini birleştirip Anadolu İrfanı ile kuşanan insanımız insanın son nefesine kadar resmini tamamlamasını bekliyor takdir, teşekkür ve rahmet dilemek için…

Allah'ın son nefese kadar verdiği süreyi ve krediyi, O'nun halifesi insan da veriyor ve bekliyor.

Hüsnü hatime(güzel final) bu yüzden bütün dualarımızın baş tacı.

Kemal Sayar, "insan yavaş yavaş doğar, onun doğumu son nefesle tamamlanır” der.

Evet, kıyamete kadar rahmete vesile olacak ya da unutulup gidecek bir resim çizmek insanın kendi tercihine bağlanmıştır.

Ya "teenni rahmandandır” tavsiyesini ilke edinip, emek emek bizzat eliyle ipek iplerden dokuduğu kaliteli bir kumaşa en kaliteli fırçalarla, en kalıcı yağlı boya ile sabır ve teenni le attığı fırça darbeleriyle; özgün, sadece kendine ait harika bir yağlı boya tablosu yapacak;

Ya da "acele şeytandandır” ikazını unutup, telaş ve panikle ucuz bir kâğıda tahta boya kalemlerle sıradan bir resim çizecek…

Harika bir yağlı boya tablosu veya resim kâğıdında tahta kalemle yapılmış sıradan bir resim.

Farkını derinden düşünün ve hayat tercihlerimize dikkat edin!

Hangisini yapıyoruz?

Günü-birlik, halka yönelik, üç günlük şan-şöhret-alkış peşinde tahta kalemle çizdiğimiz çizgilerden mi oluşuyor hayatımız?

Ya da ahireti hedefleyen, Hakk'a yönelik, tevazu ve sabır ile, derin ve sessizce çalışarak attığımız fırça darbeleri yaptığımız eşsiz bir yağlı boya tablosundan mı oluşuyor ömrümüz?

Merhum Mehmet Akif Ersoy yağlı boya tablo çizenlerdendi.

Şan ve şöhretten, gurur ve şaşaadan hep uzak durdu.

Dünyaya hiç yüz vermedi.

Kendi ifadesiyle "sessiz” yaşadı.

"Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,

Günler şu heyulâyı da er, geç, silecektir.

Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma,

Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?” demişti.

Ama bütün okullarda her sınıfta öğrenciler, her İstiklal Marşı okunduğunda ülkede yurt dışında, her yer ve zamanda insanlar onu rahmetle anıyor.

Çok anlatılan ibretli bir hikayemizdir: Altın yumurtlayan tavuğu kesmek.

İnsan onur ve haysiyeti, özgünlüğü, kimlik ve kalitesi onun altın yumurtlayan tavuğudur.

İnsanın şan ve şöhret veya mevki makam peşinde acele ile liyakat ve ehliyeti olmayan yerlere atlaması-hoplaması-zıplaması altın yumurtlayan tavuğu kesmek gibidir.

Efendim! Beni burası için çok istediler diyenleri duyar gibiyim.

"Önemli bir problemde, yetkinizi aştığı halde size danışılıyorsa, kahramanlık yapmayın. Çünkü mutlaka olaya çözüm değil, suçlu aranıyordur.” ... Erich Fromm

Zalimler onları cehennemin dibine götüren zulüm yollarını hep "iyi niyetli” taşlarla döşerler.

O "iyi niyetli” taşlar olmazsa zalimler bir adım atamazlar.

Zalimlerin zulüm yollarına taş olan iyi niyetli saflar unutmasınlar ki; yakıtı insan ve taşlardan olan cehennem onları da içine çekecektir.

Zalimlerin yollarına taş olan iyi niyetli saflar çoğaldığında o toplum azabı hak eder.

"Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.” Enfal, 8/25.

Taş değil insan, bir kalbi ve vicdanı olmalı.

Hasılı; tercih tamamen kalbi ve vicdanı taşlaşmadan insanın elinde:

Dar zamanda "etkileyici" olup vurup geçmek mi?

Uzun vadede "kalıcı" işlerle asırları aşmak mı?

Birinin yönü halka, diğerinin yüzü hakka bakar.

Biri şöhretle bahsedilmeye, diğeri rahmetle anılmaya vesiledir.

"Rahmetle anılmak ebediyyet budur" umudundaki bütün "sessiz"lere selam olsun.

Yazarın Diğer Yazıları