50 Yıl Öncesi Kızlarının El Emeği Göz Nuru İşleri

Gelin bugün şöyle siyasetten günlük olaylardan uzak kültürümüzle ilgili bir yazı ile geçmişe gidelim.

Bundan 50 yıl önceleri bizim annelerimiz, kızlarımız eşlerimiz böyle ince dantel ve oya işlerini pek bilmezlerdi de yapamazlardı da. Ne yaparlardı? Bugünkü kızların ve kadınların yapamayacağı şeyleri yaparlardı. Örneğin, koyunu kırkarlar, yününü yıkarlar onu eğircek (kirman) denen bir alette eğirirler ondan çift yumak yaparlar sonra ikisini birleştirip bükerler yani daha kuvvetli olsun diye sonra da bunlardan kocasına, ağabeyine, oğlan kardeşine veya kendi ayaklarına çeşitli çoraplar ve kazaklar örerlerdi. İnce işleri buydu ama ne ince işlerdi. Erkek çoraplarını beyaz ipten, kadın çoraplarını boyanmış ipten kazakları hakeza boyalı iplerden yaparlardı. O boyalı ipleri elde etmek için çeşitli renklerden oluşan kök boyalı otları bulurlar, kazanlarda kaynatıp boya elde ederler, bazı kimyevi boyalarla da desteklerlerdi. Onlardan artık kendilerince çorap veya kazağa koyacakları nakışları adlandırırlardı. Merdiven şeklinde giderek yan yan olan şekillere âşık yolu şaşırtmış; bir başka çorap nakışına deve gözü, bir başka nakışa eğrice, diğer bir desene bindallı demişler. Çeşitli isimlerle kış boyu bu tür el işleriyle uğraş verirler ve bir de süratli çalışmak için aralarında ip ölçme diye bir yarış tertip edip kim daha kıvrak çorap örüyor denemesi yaparlardı. Bunun haricinde daha çok el emeği işlerimiz vardı. 

Yazın onca çok işin arasında harmandan buğday saplarını toplayıp başaklarını taş ile dövdükten sonra kışa sakladıkları o ekin saplarını kışın uzun gecelerde sıcak su ile ıslatıp bir bez arasına sarar, bir iki saat beklettikten sonra o saplardan ekmek koymak veya başka amaçlarla kullanmak için sele sepet örerlerdi. Ayrıca yine topladıkları ekin saplarının başaklarını muhafaza ederek evlerde salonların iç duvarlarına süs olarak asmak için buğday başağı örerlerdi. O bolca ördükleri selelerle ve başaklarla evlerin iç duvarlarını süsler bunlara kışa doğru mısır koçanlarını kabuklarından ayırırken birer parçası ile bağ yapıp beş altı mısırı bir araya getirerek sarı renklerinin güzelliği ile onları da süs olarak duvarlara asarlardı. Üzerlikten üçgen ve kubbeli kare şeklinde örerler onun tanelerini de süs eşyası yaparlardı. 

Yakında bir köyüme gittim. Bu işler artık çok mazide kalmış büyük bir kültür yok olmuş. Sordum "Yine onlardan süs eşyası veya çorap kazak yapıyor musunuz?” diye. "Boş ver amca onlar ince işler, şehirde çorap çok. Süs eşyası dersen, oya dantel yapıyoruz o eskilere artık rağbet yok” dediler. 

Evvelden işleme denince aklıma şu geldi. Genç kız yavuklusuna bir hediye gönderecekse ya köşesi işlenmiş ancak kendilerinin yorumu ve diline açık bir işleme olurdu. Oğlan tarafından da kıza bir yağlık denilen şalvarının ön uçkur bağı yanına asılan beyaz mendilden küçük yağlık denilen hediye giderdi. 

Evlerinin önü bahçelik bağlık/Ne güzel işlenmiş eline sağlık eline sağlık/Yar bana yollamış bir beyaz yağlık/Dolasın boynuna eğlensin diye eğlensin diye

Oğlan bir oyalı yazma göndermiş nişanlısına sözlüsüne, onu çeşmeye gelip de göreceğim diye bekler ama kız nazlıdır veya habersizdir oğlan mırıldanır.

Oyalı yazma başında/Oyaları kaşında/Yeter beklettiklerin/Köşelerin (çeşmelerin) başında/Eğmeli yavrum eğmeli/Fistan yere değmeli/Bir yiğidin sevdiği dünyalara değmeli/Ben armudu dişlerim/Sapını gümüşlerim/Sevdiğimin ismini/Gömleğime işlerim/Sürahimi doldurdum/Baş masaya kondurdum/Uyuyan gözlerini öptüm de uyandırdım.

Bunlar hep delikanlı gençlerin sevdiklerine söylediği türkülerdi. Bunlar türkülere bile konu olurdu. Bu yapılan kazaklar çoraplar mendiller yağlıklar seleler sepetler ve süs eşyaları kızın aynı zamanda çeyizi idiler. Kız tarafı oğlan tarafından altın gümüş taleplerini ilettikten sonra oğlan evi de kız tarafına akraba ve yakınlarının sayısınca misal 60 çift erkek çorabı, 50 çift kadın çorabı 50 sap selesi diye talep edilir, seleler evde kalırdı, ama çoraplar bütün akrabaya dağıtılırdı. Eğer kızın istenen miktarda çorapları yoksa kız arkadaşları tarafından mutlaka düğün gününe kadar yardımlaşarak yetiştirilirdi. Daha önceleri kız tarafı damadın beline yünden örülmüş veya ıstarda dokunmuş 4-5 metre uzunluğunda yün kuşak (pabuç) ayakkabı yokluğunda çarık giyilirken o çarığın üstüne sarıp dizlere kadar sarılan kardan korumalı yün örmesi örgüye dolak adı verilirdi. Ayrıca yine elde örülmüş ya da özel olarak dokunmuş 2 metre uzunluğunda kuşağa göre biraz daha ince olan örgüleri de dizlikleri çeyiz olarak getirirmiş gelin kızlar. Şimdi her şeyin kolayına ve fenni olanına geçmişiz, kültürümüzü kaybetmişiz, hatta sevgi kültürünü bile yok etmişiz. Bir genç kız düşünün kocası olacak delikanlıya işlediği bir mendil veya bir çarık dolağı veya bir bel kuşağı örerken duyduğu sevgiyi ve saygıyı maalesef bugün göremiyoruz. Bu da kültürümüzün yozlaştığının işaretidir. Köy yerlerinde kızlar nişanlandıktan sonra daima nişanlısını gördüğü yerde ona görünmemek için kaçarlardı. Bu ona karşı duyduğu hicap ve saygıdandı. Şimdi bunlar belki yanlış yorumlanabilir ama bu bir örf adet ve gelenekti. Gelin eve gelinceye kadar ancak, bir elbise ve takılacak altınları alımı sırasında kısa bir süre birbirlerini görüp eşyanın beğenilmesinde belki kaş göz işareti ile o olsun şu olmasın diyebilirlerdi. Diğer işlere hep ebeveynler karar verirdi ama bu saygı ve sevgi birkaç istisna haricinde ömür boyu sürer giderdi. Şimdi flört var birbirini tanıma var birkaç ay hatta senelerce gezme var, ancak yine de ayrılma boşanma hat safhada. Eskiden insanların, eşlerin yuvaya saygısı birbirine sevgisi muhabbeti vardı, utanma duygusu vardı Allah korkusu vardı. Modernliğin getirdiği yaşam tarzı geçmişe, görgüye, seviyeye, kültürümüze ait ne varsa götürdü gitti bizden. Biz hayıflanmayalım da ne yapalım!?


Yazarın Diğer Yazıları