Ben Şerbetliyim -I-

Bu yıl bahar günlerinin gelişinden bu yana köyüme gidip gelmeyi biraz daha fazlalaştırdım yani her hafta bir iki gün gidip geliyorum desem yalan olmaz.

Son gidişimde şunları tespit ettim...

Artık ortalığın ısınması ile yeraltında yaşayan yılan, çıyan, kertenkele, keler, fare, geleni, yergöceni gibi mahlukatın kış uykusundan uyanıp doğadan nasibini almaya başlaması gözden kaçmadı. Neler gördüm yeraltında yaşamını sürdüren ve gözü olmayan gözsüz, fare gibi birçok haşareyi görüyorum.Yılanların yüzü soğuk olsa da ben küçüklüğümden beri çok karşılaştığım doğa dostlarından hiç tedirgin olmuyorum. Derken geçmişten anılar aklıma geliverdi sizlerde okuyun diye kaleme alıverdim.

Anamdan tuz kesesini aldım

Yol kenarında bir arı oğlu buldum

Hemen onu ak keseye doldurdum

Konya sokakların da arı satarım

Yolda kocaman bir yılan tutarım

Eğer Konyalılar oğul arıyı almazsa

Ben onların üzerine yılanı atarım

Ak kesenin mutlaka boşalması lazım

Anam tuz ısmarladı onu almazsam eğer

Köydeki ana evine asla giremez Kazım

diyor eşimin dayısı Kazım Efendi'nin anlatacağım aksilikleri masallardaki Keloğlan'ınkinin aynısı, belki biraz daha fazlası.

Anadolu kırsalında insanlar ömürleri boyunca bazı önemli ve enteresan olaylara şahit olurlar. Bunları, kimileri güzel ifade ederek anlatabilir.Bazıları ise o anda unutur gider,anlatmayı ve başkaları ile olayı paylaşmayı istemez.

Bizimde yaşımız itibari ile çok dağlarda ve tarlalarda yani kırsalda bulunduğumuzdan bir çok yaşanmış olay başımıza gelmiştir yada bir başkasından babamızdan anamızdan dinlediklerimiz vardır.

Benim hanımın bir dayısı var, şu anda halen yaşamını sürdürmekte. Allah uzun ve sağlıklı ömür versin, bu dayımız 1926 doğumlu şimdi anlatacağım olayların bazılarını bende yanında iken görüp şahit oldum bazılarını da o anlattı.

Yukarda kullandığım başlık bunun bir tür ifadesidir ki bizim yörelerde bazı kimseler için çok sık kullanılır. Bu şerbetli denilen insanları arı sokmaz, pire ısırmaz, yılan sokmaz, tahta kurusu bit velhasılı hiçbir zararlı böcek bu tip kimselere zarar vermezmiş. Bende bu gibi şeylere şahit olmuşumdur yaşım gereği. Örneğin bizim askerlik zamanlarımızda veya gurbetçilik hayatı yaşadığımız dönemlerde yani 1960'lı yıllarda çok tahta kurusu pire ve hatta bit mevcuttu. Bunlar insanlara çok rahatsızlık verir, gece uykusu bile uyutmazlardı. Beraber bekar hayatı geçirdiğimiz bir köylüm vardı İstanbul'da. Birlikte tuttuğumuz kiralık evin taban tahtaları arasında bolca bulunan tahta kurusu böcekleri beni sabahlara kadar uyutmazken yanımdaki köylüme hiç dokunmazlardı. Sorardım bilimsel olarak da araştırdım işte onların kanında bir bakteriden dolayımı yoksa hakikaten şerbetli olduğundan mı onu hiç rahatsız etmezler, ben sabahlara kadar böcekle mücadele ederken o horulhorul uyurdu merhum.

Ben onun şerbetli olduğunu sanırdım, ama ben tatlı şerbetlimi acı biberlimiydim bilmem. Beni her haşere mutlaka ısırırdı. Piresi, biti, tahtakurusu hatta güpdüşeni hele sivrisinekler hatta kara sinekler bile beni çok ısırırdı. Konuyu yine dağıtmaya başladık, gelelim bizim hanım tarafından dayımız olan Komrallı Kazım'a köydeki bilinen namı ile Tesbihlinin Kazım'dır.

Bu dayımızı ne yılan ısırırdı ne başka haşere ısırırdı nede arı sokardı. Bir gün sanırım 35 yıldan fazla geçti aradan, bir tarladayız dayı ile ekin biçiyoruz. Yerlerdeki köstebeklerin yuvası olan delikler vardır onların içerisi uzun yolaklardır. Onların içerisine bazı kuşlar yuvalarını yaparlar işte burada gezinti halinde şayet bir yılan rastlarsa yuvaya artık onun bayramı demektir, tek tek o kuşun yavrularını yutar o yılan. Bu tehlikeyi dışarıdan fark eden ana ise elinden bir şey gelmeyince o yuvanın bulunduğu deliğin üzerinde garip garip öterek ağlamaklı sesler çıkarır, bunun tecrübesinde olan dayım bana dedi ki "Yeğen şu kuşun yuvasında yılan var!”"Nereden bildin dayı?” "Ben bilirim tecrübe meselesi bu bak sana bunun doğruluğunu kanıtlayacağım” dedi ve eline bir çapa alıp o deliğin baş tarafına ayaklarını uzatıp oturdu. Başladı zaten yukarıda (yüzeyde)olan deliği kazarak ilerlemeye. Beş altı metre kadar kazmıştı ki içerde çok daralan yılan aniden dışarıya doğru adeta uçarcasına sıçradı. Dayım bunu havada yakaladı ve hiç taş ve sopa kullanmadan boğazını sıkarak öldürüverdi.

Sıçradı dedim de "uçtu mu?” der gibisiniz. Bu yılanların uçmalarını da ben bizzat gördüm ama ne kadar azami 5- 6 bilemedin yüksekten uçarsa 10 metre kadar uçabiliyorlar.(Devam edecek)


Yazarın Diğer Yazıları