Benim Konya’m Bu Şehir Değildi II

Ben camiye giderken milyonlarca liralık malı bırakarak dükkanının önüne bir tabure koyup da arkasına bakmadan huzurluca namazını kılan insanların yaşadığı Konya'yı özlerim. Günümüzdeki gibi evden dükkândan tezgahtan hatta yolda giderken tenha yerlerde insanların malını parasını gasp eden bıçakla silahla ölümüne sebep olan insanların eşkıyaların hırsızların soysuzların yaşadığı Konya istemem.

Ben bir tamir için veya inşaat yapmak için eve gelen yapı ustasının çay ve yemek sigara ile zamanını geçirip "akşam olsun yevmiyem dolsun” diye düşündüğü değil, "yarın bir daha gelmeye değmez bir saat fazla çalışalım bu işi bugün bitirelim” diyerek aldığı ücreti helal ettiren insanların Konya'sını özlerim.

Ben şehre gelmiş olan bir köylünün aniden nükseden ihtiyacı karşısında bazen malını almış olduğu bir esnafa varıp da "ağa benim azıcık paraya ehtiyacım oldu sende var ise bu müşkülümü halletsen ben de hem sana dua etsem hem de bu parayı birkaç gün içerisinde size ya kendim getirsem yahut emin bir köylüm ile göndersem” dediğinde, "bu para gelir mi gelmez mi, öder mi ödemez mi” diye hiç düşünmeden "gardaşım yanımda yok amma şu benim tespihimi al şuradan benim evi bilen bir üç tekerlekçi arkadaşın arabasına binivir, benim eve var. Yengene ver tespihi, istediğin parayı evden versin işini gör, sonra bana ödersin insan insana böyle dar zamanında ilazım” diyen o kişinin tuttuğu vasıta olan üç tekerlekçiye bile gidip gelme parasını ödeyen samimi iyiliksever babacan adamların olduğu Konyamı arıyorum.

Bir bahçe bellemeye gelip akşama az bir yer kaldı ise, onu bitirebilmek için sıkı çalışan samimi insanların ve onların bu fedakârlığına karşılık onları üzmeden pazarlık ettikleri paradan biraz daha fazla para verip onu gönülleyerek evine tebessümle yorgunluğu geçmiş olarak gönderen dürüst insanların Konya'sını özlerim.

Ben süpermarketlerle dolmuş Konya'nın adres ve mahalle bilgini hatta mahalle bekçiliği yapan bakkalların marketlere yenik düşmesinin üzüntüsünü yaşarım. Ayrıca teknolojiye kendini kaptırıp anne babasına mesaj çekerek hatır soranların bayramda, tatilde denizi tercih edip ailesine "kendinize iyi bakın” tavsiyesinde bulunan gençliğin Konya'sı değil, benim Konyam. Ana babasının daima yanında olan, onların hayır dualarını alanların, babadan ve ya oğuldan gelen bir mektubu bütün bir akraba toplanarak sevinçle okuyarak sevinenlerin Konya'sını özlüyorum.

Ben Konya'nın günümüzdeki gibi sıcak yaz benzeri zemheri kışını değil, günlerce kar yağan Meramının, Dere'sinin, Hocacihanı'nın Sille'sinin, Karaaslan'ının Harmancık'nın, Karahüyük'ünün, Evdireşe'sinin, Durunday, Yorgancı ve Pirasan Lalebahçe civar köylerinin günlerce sessizliğe bürünüp yaşadığı o karlı çetin kışı özlüyorum.

Ben Konya'nın gerek bedesteninde, gerekse çarşısında samimi ve asla çok kazanma hırsı olmayan birisi siftah yapmış ise gelen müşterisini diğer esnaf kardeşine gönderen ahilik kültürüyle yetişmiş esnafını özlüyorum.

Ben Konya'nın eski mahallelerinde hatta cadde ve sokaklarında birbirine selam vermeden hal hatır sormadan geçmeyen insanların yaşadığı her hafta Perşembe günleri güzel yemekler yapıp yahut meyve sebzeler alarak ihtiyaçlı komşulara ölmüşlerinin ruhlarına perşembelik sadaka olması için ikram eden, bundan sevabı bekleyen hanım ve beylerini özlüyorum.

Ben Konya'nın kışa etlik yapacağında veya kurban keseceğinde tiftik erkeç almak için dağ köyünden gelecek malları bekleyip onların beslenmesini, tuzlanmasını, çobanını bile takip ederek aldığı malın değerini veren ondan gerekli verimi almasını bilen eli açık ağalarının olduğu yılları, gelenek görenekleri özlüyorum.

Ben günümüzün bazı insanları gibi, ufak bir krizde fırsatı ganimet bilip hemen tezgahındaki her ürüne kat kat zamlar yaparak fakir fukaranın cebindeki kısıtlı paraya göz diken, hatta gariplerin, yavruların midesine inecek olan gıdasını kesen, gözünü hırs bürümüş zengin kuruluşların değil, böyle bir durum hasıl olunca elinden bulunan malını bitirinceye kadar aynı fiyattan satıp yeni aldığı ürüne de gerekli karını koyup satan, fazla fahiş fiyata tenezzül etmeyen, aza kanaat eden, Allah'tan korkan esnafların olduğu Konya'yı isterim. Böyle bir Konya var mıydı diyenler varsa onlara da eski günleri düşünerek gururla "elbette” derim.

Ben Konya'nın zehirleyen havasını değil, çarşıları mis gibi çöğen helvası, tahin pekmez kokan simitçi fırınlarının ekmek fırınlarının mis gibi susam kokan çörek otu tüten havasını özlüyorum.

Böyle bir şehirde "yeniden yaşamanın mümkün olmadığını” bilerek yaşıyorum ve özlüyorum.


Yazarın Diğer Yazıları