Çobanlık Yıllarımdan Anılar -1

1959 sonları idi sanırım. İki dönem köyün sığır sürülerine kış çobanlığı yaptıktan sonra o yıl artık yaz için çoban olmuştum.

Çobanlık o yıllarda aşağı yukarı her aile reisi veya yetişkin oğlunun heves ettiği, kırsal kesimin geliri çok bir mesleğiydi. Bir "çoban çıkacak odaya gelsin” diyen muhtarlık çağrısına en az kırk elli kişi talipli olurdu ama bunu tabi köyün muhtarı ve ihtiyar heyeti belirler ve kim daha çok ihtiyaçlı ise onları çoban yapardı. Öbür taliplileri ise sen seneye olursun deyip kibarca reddederdi.

İlkokulu bitirir bitirmez köyümüzün kışları otlatılan sığırlarına bir büyük tecrübeli emmi ile beraber çoban oldum. Buna mecburdum sanki. Çünkü babam merhum daimi hasta, anneciğim ise öküz ile çift sürüp orakla ekin derer, merkeple köye taşıyıp harman hasadı yaparak bizleri beslerdi. Yokluk zorluk yıllarıydı. Onun için benim bu çobanlıktan alacağım buğday cinsinden ‘hak'a çok ihtiyacımız vardı.

Muhtara müracaatımız ailevi durumdan dolayı kabul edildi bu işi iki yıl aynı emmi ile devam ettirdim. Kış çobanlığı yaza göre daha kolaydı. Çünkü kar yağınca mallar otlamaya gitmez, biz de evimizde rahatça otururduk. Kış çobanlığı kasımda başlar mayısta sona ererdi. Yaz çobanlığı da Hıdrillez'de başlar kasımda sona ererdi. Benim iki yıl kış çobanı olmam bana çok tecrübe kazandırmış ayrıca dikkatli ve zeki oluşum dolayısı ile köyün hemen hemen bütün sığırlarını kimin malı olduğunu öğrenme fırsatı sağlamıştı.

1959 yazı idi. Kış çobanlığından yeni çıkmıştım. Evimizin ihtiyacı kısmen görülmüştü ama yine de çok ihtiyaçlı idik. Babam merhuma dedim ki "Baba ben yazın da çoban olmak istiyorum”. Babam "Guzum sana kıyamıyorum. Yaz çobanlığı zor olur. Dağlarda yatacaksın, geceleri de eve gelmeyeceksin, hastalanırsın bu sene çoban çıkma” dedi ve beni ikna etti. İkna etmişti, ama bana 25 kuruş verip de bakkaldan bir üzüm şeker almaya gücü yoktu ailemin.

O yıl İzmir'de işi ters gitmiş bir emmimiz çoluk çocuğu ile köye gelip ata ocağına yerleşti, ama ekip dikecek tarlası yok, düzeni yok. Ben yaştaki oğlu ile muhtarın iradesi ile iki koldan çoban oldular. 8-10 gün kadar bu işe devam ettiler. İzmir'de yetişmiş 12-13 yaşındaki bir çocuk köyde çobanlık yapamazdı, bu eşyanın tabiatına tersti. Hasılı oğlan babasına karşı geldi çobanlığı bıraktı. Bunu ben duydum ailemin haberi olmadan muhtara gidip "Mehmet emmi Kara Dayı'nın oğlu Memet sığır gütmekten caymış. Eğer müsaden olursa onun yerine ben çoban olayım” dedim. Muhtar "Eferin (aferin) Ismayıl yarın azık torbanı sırtına vur, sığırın önüne çık. Sen benim akıllı çobanım, ailenin de hayırlı evladısın” dedi. Denileni yaptım tekrar çoban oldum. Benim çoban olmama köylüler de çoban arkadaşlar da çok sevindiler. Çünkü ben itaatkârdım saygılıydım büyüklerime.

Yaz sığırları kısır inekler yeni yetişen genç erkek dişi tanalardan oluşanlara yoz sığırı evin yağ yoğurt ihtiyacını gideren sağılan evde buzağısı olan ineklere sağmal ayrıca köyümüzün bütün çift, düğen ve tomruk çekme işlerini yapan kısırlaştırılmış öküzlere ve beygirlere de ayrı ayrı çoban çıkar, bunlar için yaz boyu dönüşümlü olarak görev yapardık. Yoz sığır köye 6-7 kilometre uzaklıktaki Çoşyatağı denen dağımızda otlatılır, öküzler de dazlak denilen dağda Gedikyatakta yatırlar, sadece 15 günde bir tuzlanmak için köylüler tarafından muhtar emri ile görülürler, diğer günler hep dağda kalırlar ama sağmal olan sığırlar sürekli köye akşam gelir sabah ise otlamaya giderlerdi.

Bu mevsimi zar zor tamamladık, artık Kasım yaklaşmış, yazlık çobanların görevi bitecek sığırların sağlam ve diri olarak sahiplerine teslim etme zamanına bir ay kalmıştı.

Altı ay boyunca bize teslim edilen mallardan kaybolan kur yemiş başka köylerin sığırları ile oralara gitmiş yani zayi olmuş malları arama görevi bana verilmişti. Bir aylık zaman içerisinde bu kayıp malları sahipleri ile köylerde dağlarda arayıp bulmaya çalışacağız. Ben malların % 90'ını bildiğim için bu yitik arama işi bana verilmişti. Oysa bu görev yaşıma göre zordu. Dağ köy gezeceksin. Yanında mal sahibi olmasına rağmen malın dağ yayılımında değişime uğramasından dolayı o da malını bilemezdi çok zaman. Artık günlük köyden kayıpları olan köylüleri alıp o geniş dağlarda akşamlara kadar yitik arıyor, malını bulduğumuz alıp evine geliyor, bulamayanlar "akşam oldu biz gideceğiz” deyip köye gidiyorlar, ama ben mutlaka diğer köylerin çobanlarından sormaya aramaya devam ediyordum.

(Devamı Cuma'ya)


Yazarın Diğer Yazıları