Konya Dağ Köylerinde Gündelik Hayat -I-

Bugün benim doğduğum köy olan Gilissira yeni ismiyle Gökyurt, köyümden ve buraya yakın köyler olan Detse (Yeşildere) Botsa (Güneydere) Evliyatekke, İlyasbabatekke, Karadiğin, İnlice kasabaları Givrat (Kayadibi) Avalama (İkipınar) Sadıklar, Çomaklı, Çukurçimen, Yeşiltekke ve May (Kayasu) gibi iç Toroslar'ın Konya ve çevresini kuşatan dağ köylerinin bazı örf adet şive ve yaşamlarından bahsedeceğim. 

Bu köylerde şive ve bazı örf adet değişiklikleri özellik gösterse de genelde yaşamları çalışma şartları, adetleri pek fazla farklılık göstermez. Hayat şartları birbirine çok yakındır.

Benim hayata başladığım yıllardan 1946-47, sonra 1970'lere kadar zaten karasabanla ekin ekmek tarlada kavrama oraklarla biçilen ekinleri eşeklerle harman yerine çekme, öküzlerle düğen sürme yaba ve beldanat denen ilkel araçlarla düğen ile ezilen ekin saplarını rüzgârla savurarak tane ile samanı birbirinden ayırma yani "çapa ile ek sıpa ile çek” tabiri ile bu saydığım köylerde zor bir yaşam sürülür. 

Sonra bu seçilen buğday taneleri büyükçe bakır leğenlerde yıkanarak kilimlere serilip kurutulur ve ilkel su değirmenlerinde un haline getirilip evlerde özel olarak yapılmış olan ocaklarda meşe çalıları, odunlar yakılarak bazlama ve yufka ekmek olarak hazırlanıp yenirdi. 

Şunu da belirtelim bu un öğütme işi 6 aylık olarak yapılır senede iki defa değirmen döner, bahar ve güzde bu un işi de o zamana gelir öğütme işi zuhur ederdi. Yemekler ise genelde kendimizin kaynatarak dibekte döğüp el değirmeninde çekerek hazırladığımız çok leziz olan bulgur pilavı kuru veya sulu pilav diye adlandırılırdı. Tirit, papara, yağ içinde yumurta, un çorbası, sütlü ve şekerli erişte çorbası, kurutulmuş kakaç etten yahni ve kemikli kuru fasulye, nohut, lahana ve yaprak (teyek) sarması, bulamaç diğer çok yapılan yemeklerdi. Özel günlerde yapılan kıvrım baklava, sac arası, börek ve en lezzetlisi sabah kahvaltısında (sabah çayla kahvaltı yoktu) akşamdan ocağa konmuş mis gibi tüten tarhana çorbası ve un aşının tadına doyum olmazdı. Ekmeğin yanında soğan katık da olurdu.

Erkeler davar güder, çift sürer, dağdan odun taşır, kadınlar ve çocuklar mutlaka işlere gücü nispetinde katkı yaparlardı. Analar yemek, ekmek yapma, dikiş, yama, çorap, kazak örme, çocuk yetiştirme işleri ile meşgulken, oğlan çocukları genç yaşlarda davarların yavrularını otlatma kız çocukları ise genelde anaya yardım etme işi ile meşgul olurlardı. 

Bu saydığım köylerin bazılarının erkekleri İstanbul İzmir veya daha başka büyük şehirlere gider, gurbet hayatı yaşar, aile bütçesine katkıda bulunur hep kazançları bir yerde toplanır bu evin gelirinde çoluk çocuk kadın erkek dahil herkesin katkısı mutlaka olurdu. Çamaşır, ekmek, yemek beyle ekin harman işine yani her işe koşmak kadına has bir iş olduğu için dağ köylerini hanımlarının işi çok zor olurdu.

Yukarda bahsettiğim zor olan 1940-60'lı yıllardan sonra traktörle tarla ekme, harmanda sap sürme, taneyi samandan ayırma gibi işi kolaylaştırıcı aletler icat olunca işler biraz daha rahatlaştı ve kolaya bindi. Ama yine de tarlalarının az olması genelde ormanlık bir arazide bulunulmasından arazilerin ise köyden bir hayli uzak olmasından dolayı sebze meyve ve ekinleri sulama işlerinin de zor oluşu yörede yaşamı hayli güçleştiriyordu. Bu durum halen devam ediyor hasılı yöremiz tabiri caizse taşı ağır memlekettir.

Ne fazla gıdalı yiyecekler olur ne de çalışmada serbestlik olur. Hem çok çalışırlar hem de öyle bol gıdalı yiyemezler. Her şeye rağmen insanları çok dinç ve çalışkan olur. Sebebi ise yedikleri, hormonsuz doğal gıdalar, sabahleyin erken kalkmalar ve o dağların havası ve suyunun verdiği dinçlik yaşama zevk katar yoksa bunca zorluklar çekilesi ve katlanılası değildir. 

Gerçi son yıllarda teknolojinin ve iletişim araçlarının gelişmesi köylerdeki yaşamı da etkiledi. Oralarda da geceler ve gündüzler yaşamda pek fark edilmez oldu. Eskiden ana baba nine ve dedelerden büyüklerden masal ve kahramanlık hikayeleri doğruluk haksızlığın cezaları cinayetlerin sakıncaları gibi güzel ve terbiye edici sözler dinleyerek yetişen akşam oldu mu erkenden yatan köy çocukları da artık büyükler gibi ekran karşısında gece yarılarına hatta sabahlara kadar oturuyorlar sabahleyin de işlerine dinç olarak kalkamıyorlar. 

Ayrıca büyükler arasında o hatır sormalar tatlı muhabbetler birbirlerine yardımlar, bu tür şeyler kalkmış terk edilmiş. Eski barana usulleri de yok olmaya başlamış herkes ekranın, internetin esiri olmuş. Eskiden o uzun kış gecelerinde gençler ihtiyarlar, orta yaşlıların kendilerine göre akranları ile barana kurarlar yatsı namazından sonra toplanılır gece saat azami 12'ye kadar sohbet edilirdi. Diğer evin hanım ve çocukları da bir başka koşuya oturmaya gider onlarda genç kızlar ve kadınlar elişi çorap kazak örmeler ufak çocuklar birbirleri ile çeşitli onun oynamalar veya ihtiyar ninelerden masal dinler vakit geçirirler genelde örf ve adetlerine saygılı topluma faydalı bireyler olarak yetiştirilirlerdi. O yıllar harp yılları sonu olduğu için genelde harbe kayılmış eski dedeler babalar harp hatıralarını anlatır gençler dost ve düşmanlarını iyi tanırdı. Köylerde kız isteme ve oğlan evlendirme ve düğün işleri ayrı bir kültür ve değişmez köklü geleneklerdi. (Devamı gelecek yazıda)


Yazarın Diğer Yazıları