MIKLA Konya Yemek Kültürü, Mıkla, Papara...

Mıkla...

Yapılışı basit ama lezzetli bir yemektir. Önce birkaç baş soğan ince ince doğranır. Yanına varsa taze biber, birkaç da patates doğranıp kısmen hafifçe kızartılacak şekilde piştikten sonra salça ve tuz edilip yağda kavrulur. Bunlar tabi kuşbaşı kıymasız olmaz. Sonra bu malzeme, üzerini basacak kadar su ilave ederek tamamen pişirilir. Tabaklara aktarılır. Yine başka bir tavada kırılarak tereyağı ile rafadan şekilde pişirilen bolca yumurta bu yemeğin üzerine eşit miktarda dökülür. Ev halkına veya misafirlere sunulur.

Aniden geliveren bir misafire acilen ikram edilecek en basit ve değerli yemek ise yağ içinde yumurta idi. Hem çabuk olur hem de değeri çoktur. Hele sadeyağı ile yapılmış ise mis gibi kokar yemeye doyulmaz...

Papara...

Bu leziz yemeğimize de mıklaya konulan malzemenin aynısı konur ama buna biraz daha ilave yapılır. Mevsime göre patlıcan, kabak, havuç gibi sebzeler eklenebilir. Yine salça ve diğer yemek sosları ile desteklenen papara suyu tamamlandıktan sonra pişmeye bırakılır. Pişmesi ile sıcak ve bilhassa bizim köyümüz Kilistra'da kaşık çatal kullanılmadan bazlama ekmeğin suyuna bandırılıp yenmesi bu yemeğin lezzetini bir kat daha artırır.

Köyümüzde çok farklı bir yemek kültürü vardı. Cacık denen serinletici yardımcı yemeği bizim köyde yoğurda salatalık doğrayıp karıştırarak değil yayık ayranına salatalık doğranarak yapılırdı. Hatta bunun o yıllarda 50 yıl önce türküsü bile vardı;

"Harmanınaa oğradımmmm

Ayranına hıyar doğradım

Sere serpe gezerkennn

İftirayaaaa oğradımmm

Alim şaşırttın beni, derlere düşürttün beni..."

diye devam eder giderdi.

Makarna...

Biz eskiden köyümüzde öyle fabrikasyon imalatı yapılan düdük, fiyonk, burgu gibi isimlerle anılan makarnaları pek bilmezdik. Analarımız Ramazan dolayısı ile imece usulü toplanarak erişte keserlerdi. Erişte hamurunun sonunda köy makarnası adıyla erişteden biraz daha kaba ve geniş olarak kesilen bir makarna yaparlardı. Onu büyük küplerde muhafaza ederler ara sıra bizlere bu makarnadan yapıp yedirirlerdi. Hatta bunun bir de esprisi vardı, "Makarna, bir daha pişir ak ana/Hoşafsız ayransız yenmez, yerken boğazına tıkana" der ve iştahlıca yenirdi. Bu yemeklerin ustası olan Konya Anadolu kadınının daha birçok konu üzerinde gayet bilge olduklarını bilmemizde yarar vardır. İşte bunlardan 60 yıl önce köylümüz Hacca Yenge diye bildiğimiz Osmanlı artığı güzel nineden dinlediğim hatırayı sizinle paylaşacağım.

Bu ninemizin bir torunu vardı. Hacca Nine'ye göre benden bir ay sonra doğmuş olmasına rağmen benden 2-3 yaş küçük yazılmış idi. Torununun benle yaşıt olduğunu Hacca Nine şöyle anlatmıştı: "Annen seni dünyaya getirmiş, yakın komşumuz olduğu için çok çalışkan bir hanım olan anneni de çok sevdiğimden dolayı onu ziyarete gitmiştim. Ananın hallerini ve göğüs uçlarını inceledim ve geldim gelinimin de durumuna baktım ve sen oğlan doğuracaksın, dedim. 'Nerden bildin anne?' deyince 'Meryem'in İsmail adında bir oğlu doğmuş. Onun göğüs uçlarını inceledim kahverengi bir hal almış senin de göğüslerin aynı, senin de oğlun olacak dedim doğru çıktı' diyordu. O zaman ana rahmindeki cinsiyet belirlenmesi imkânsız iken o bilge analarımızın bunu tecrübeleri ile bilmesi nasıl izah edilirdi, siz karar verin...

Kelle-Baş...

Kelle-Baş ve sakatatlardan yapılan tiridi yeme zevki bir başka olurdu. Şimdilerde köylerde bile unutulmuş olan bu insan vücuduna çok faydalı kelle ve küçükbaş malların bacaklarını analarımız harlı ateşli odun ocağında kızarmış olan maşa ve ya başka bir demir parçası ile üterler, kıl kılçığından arındırdıktan (temizledikten) sonra güzelce pişirir ve sofraya koyarlar. Onun üzerine de yoğurt, sarımsak ve un ile özel olarak kestirme adını verdiği sos yemeğe ayrı bir tat verirdi. Bu yemekten sonra anacığım pancar pekmezinden şırlan yağı ve un ile yapılan tatlı köftü de köyümüzün yemek kültürünün ne kadar zengin olduğunun kanıtıydı...

(Devam Edecek)


Yazarın Diğer Yazıları