Nasıl Zorla Çavuş Oldum? -I-

Çok çalışkan ülkesini çok seven bir Türk genci ve askeri olarak, pasif bir görevle değil aktif erbaş olarak ordumuza hizmet etmek aşkıyla doluydum ve bunun için tüm engelleri aşarak amacıma ulaştım.

Yıl 1965... Manisa 1. Piyade Er Eğitim Tugayı 2. Bölük'e asker oldum... 24 Kasım 1965, 5. tertip...

Arkadaşlarımla beraber bir öğle sonrası teslim olduk saçlarımızı dışarıda bir berbere kestirmiş, tam bir asker olmuştuk. Askerden gelenlerden aldığımız bilgiler dâhilinde atılmaya müsait eski elbiseler vardı sırtımızda. Çünkü aldığımız istihbaratta elbiseye falan sahip olamayacağımız söyleniyordu, ama öyle değilmiş.

Neyse göreve başladık. Daha ikinci gündü. Bir gece ismim okundu "2-4 nöbetin var” deniyordu. Nöbet nedir bilmeyiz, ama erken kalkmayı erken hazırlanmayı mıntıka temizliğini ilk günlerde öğrenmiştik. Hiç uyumadım gece "nöbete kalk” diyen bir er tarafından kaldırıldım. Nöbet yerim cezaevi malzemelikmiş. Vardık o eski er ama bizim gibi o da yeni birliğe katılmış okuma yazma okulundan ders görüp gelmiş. "Aliler” derlerdi bunlara... Beklediğim yere baktım bir eski el arabası ve birkaç tane sapı kırık kürek. Şöyle göğe baktım aman yarabbi. Yer demir gök bakır hesabı sadece yıldızlar hüküm sürüyor gecede... Yarabbi bu 2 sene yani "720 gün nasıl biter” derken saatim doldu nöbetim değişti....

Burada 2 aylık temel acemi eğitiminde yaşadıklarımdan bir anıyı anlatayım. Ordumuz bugünkü imkânları haiz değil. Asker kalabalık. 3 kişiye iki tayın veriyorlar öğünde. O da yetmiyor, ama tabi kazan mevcudu belli değil, durmadan asker sevki geliyor. 5 kişinin yemeği ile on kişi doyuyor denilebilir. İlk asker olduğumuzda belimizdeki palaskayı yemek yiyeceğimiz tabağı bir kaşık bir çatalı kendi paramızla aldığımızı hatırlıyorum.

Bir gün çavuşumuz "melbusat torbası beyaz olanlardan 10 kişi çıksın ileri” dedi. Çıktık. Şansımıza Sipil Dağı'nda devrilmiş büyük bir çam ağacını omzumuzda eğitim alanına getirmek düştü. Güç bela o metrelerce uzun ve kalın budaklı çamı arkadaşlarım ile getirdik ama omuz ağrılarımız 15 gün geçmedi.

Asker ocağında henüz bir ayımı bile doldurmadan oruç bayramının gelişi ile bayramda iki gün İzmir'e firar edişimi, başımdaki Ereğlili hemşerim Hikmet Tozoğlu çavuşumun "idare etmesi”ne borçluyum.

Nihayet 25 Ocak 1966 tarihinde dağıtım olduk. Ben Manisa Kırkağaç silah taburuna dağıtım edildim. Oraya vardık. 3 grup vardı: Top grubu, makineli tüfek grubu ve havan grubu... Bir de hizmet bölükleri derken ilçeye göre kalabalık eratı olan bir askeriye var.

Burada eğitim sahaları ve eğitim alanında toplara tüfeklere siperler ve eğitim yerleri yapılıyor hatta barakalar yapılıyor. Bizler çavuşların nezaretinde eğitim harici Cumartesi Pazar günleri 2 km yerden sırtımızda taşlar getiriyoruz usta olanlar o taşlarla kovuş inşaatı ve benzeri yerler yapıyorlar. Yine iki ay sonra dağıtım oldu bu sefer bize çok arzu etmemize rağmen dağıtım çıkmadı. Üstümüze acemi gelince başımızdaki bölük komutanımız Selahaddin Üsteğmen bana en zor iş olan yemekhane sorumluluğunu verdi. Zorluğu, zamanla alışkanlık haline gelmiş bulaşıkların bir yerde yıkanması, kaşık ve çatalların çalınıyor olmasıydı. Bunu önleyememişler.

Bu görevi biz aldık arkadaşlarla uyumlu çalışarak bu sorunu çözdük ve göze girdik, ama ben istiyorum ki burada bağlanıp kalmayayım, aktif olayım. Makineli tüfek bilgimi ve genel kültürümü, gelen askerlere aktarayım. Bunun da çözümü erbaş olmaktı. Çünkü çok hevesliydim. Üsteğmenim beni orada tutmağa ant içmiş sanki onbaşılık imtihanları açıldı bana "sen imtihana girmeyeceksin” dedi. "Niçin?” diye sorunca "Sen yemekhanede kalacaksın” demesine mi!? Çavuşlarımın "Bu çok bilgili komutanım, bırakın çavuş kursuna gitsin” demeleri bir şeyi değiştirmedi. Lise mezunu ve orta okul mezunları imtihana giriyordu, ben ise ilkokul mezunuydum. Konyalı arkadaşım Naci tabur yazıcısı idi. Onun vasıtası ile Tabur Komutanı Yarbay İhsan Saygın'a durumu ilettim ve benim onbaşı imtihanına girmemi emretti. Üsteğmene rağmen imtihana girdim. Bir hafta sonra neticeler açıklandı Ben askeri sorulardan 70 genel kültürden 90 puan alarak birinci olmuşum ama bu daha kötü oldu. Üsteğmen "Sen ağzınla kuş tutsan seni kursa göndermeyeceğim. Değil mi ki, sen beni Yarbaya şikayet ettin görüşürüz seninle” dedi, dayattı. (Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları