Siz Hiç Kaya Tütünü Cıgarası İçtiniz mi? -I-

 

Kayalar merdin merdin

Kim bilir kimin derdin

Ağaçlar kalem olsa 

Yazılmaz benim derdim.

 

Kayalardan kayarım

Bulamadım ayarım

Ayarımı bulamazsam

Talihime sayarım 

 

Bir türkümüzde ozanın sözleri... Köyüm Kilistra'da yüksek yüksek kayalar bu kayalara oyulmuş asırlara meydan okuyan erken Bizans dönemi kiliseler, yerleşim yerleri, şırahaneler, şarap kuyuları, zahire kuyuları tehlikeden korunmak için oyulmuş bekleme mazgalları. 

Hülasa doğasına tarihine havasına doyulmaz köyümün işe yaramaz gibi görünen kayaları bizler için bir bereket kaynağı idi. Çünkü onları kırıp içinde oturduğumuz evleri oluşturması bile bir nimetti.

Anadolu coğrafyası öyle bereketli öyle verimli bir yer ki taşı toprağı her yerinden bereket fışkırır. 

Benim köyüm olan Gilissıra (Kilistra) nın taşı toprağı bereketli idi. Doğal yapısı gereği topraklı arazisinin dışında kayalardan oluşan bir kuşak var ki köy civarlarında bu kuşağın etekleri mutlaka dere yukarı tarafları ise dağlık araziden ve yapay olarak insanlar tarafından kullanıma elverişli hale getirilmiş bağ bahçe harman yerleri gibi arazilerdir. Bu kaya kuşağı Seydişehir yolunun kıyısında bulunan Erenkaya (Bülümya) köyünden başlayıp güney doğuya doğru Kayalı, Kumrallı, Kilistra, İlyasbabatekke, Evliyatekke, Botsa köylerini çevreleyip iç Toroslar'a doğru uzanıp gider.

Bu kaya oluşumunun en çok görüldüğü vadiler ise arazileri geniş olan Kilistra ve Botsa köyü civarlarını kapsar. Bu kayalar ne işe yarar derseniz şimdilerde pek bir işe yaramıyor ama benim küçüklüğümde çok işe yaradığını söyleyebilirim. Eskiden böyle hazır inşaat malzemelerinden olan tuğla, briket gibi şeylerin köyümüzde bulunmadığı ama geleneksel olarak köylerde binaların taştan yapıldığını düşünürsek bu köfük sayılan nispeten çekiç balyoza fazla dayanmaya yontması yumuşak bir özelliğe sahip kayaların ev inşaatlarında arazilerimizin dalgalı ve yamaçlardan oluşumu dolayısı ile yüksekçe yapılan bağ bahçe duvarları harman yerlerinin çevrilmesinde çok kullanılan bir malzeme idi. Bunlar büyük kütleler halinden bloklardan oluştuğu için önce bu köy civarlarında bulunan kayaları delmek için özel olarak yaptırılmış ucu yalıtılmış, keskin çelik eklenmiş kalın iki metre uzunluğunda bir demir ile onun delme usulünü bilen ustaların kayaları su dökülerek el marifeti ile delip ardından içerisine doldurulan barut ve bağlanan fitilin ateşlenmesi ile patlatılır, dağılan taşlar el işçiliği ile düzenlenerek duvarlara konulur güzel evler ve yapılar meydana getirilirdi. 

Tabi bu işlerin yapılması bir binanın oturulur hale gelmesi de aylarca sürerdi. Şimdi artık köylerde bu hazır malzemeler ile basit ama sağlam betonarme evleri bir haftada yapıp içerisine oturuveriyorlar. 

Şimdi okuyanların şöyle dediğini duyar gibiyim, başlığa bak içeriğe bak, ya da nasıl bir konu bu altı kaval üstü şişhane. Haklısınız işte esas bu kayaların benim çocukluğumun oyunlarını ve konuyu ilgilendiren tarafı. Bu kayaların civarlarında eşek veya oğlak kuzu otlatırken biz çocuklar da kendimize göre bir şeyler üretirdik bu kayalardan. Önceleri bu büyük kayaların yüzeylerinde bulunan ve gaklık denilen çukurluklarda biriken yağmur sularını içerek susuzluğumuzu giderirdik. Yine bu kayaların üzerinde yağmur ve güneşin etkisi oluşan katmanlar sanki bir atlas gibi yayılan desen desen parlaklıklar veya matlaşmış yüzeyler oluştururdu. Bunlar genelde gri bir renk alır. İşte o gri renklerden oluşan karelere ağzımıza doldurduğumuz bol su ile su yok ise bolca tükürük ile oraları ıslatırdık ve daha sert olan ve düz şekilli bir ufak taş ile o yeri sütrelerdik. Bu gri renkli yerden güzel bir kırmızı renk çıkardı. Bunları bilhassa kınaya gönlü daha çok yatkın olan kız çocukluk arkadaşlarımızın ellerine sürüp güneşe tutar kuruturduk. Çok güzel bir kırmızılık oluşur günlerce ellerimizden bu kaya kınası adını verdiğimiz nesneler çıkmazdı. Tabi bunları çocuk aklınızla nasıl biliyor nasıl keşfediyordunuz sorusu akla gelir. (Devamı gelecek yazıda)


Yazarın Diğer Yazıları