Adem’i Ağlatmayalım!

Gelin, toplanın huzuruma; ben sizin rabbiniz değil miyim? Herkes birbirine bakınıyor, acaba neden böyle diyor Rabbimiz diye şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar! Ve itirazsız olarak, “evet rabbimizsin” cevabını veriyorlar büyük bir mutluluk içinde. Böylece; yaratanla yaratılan arasında bir sözleşme imzalanıyor.
Bu sözleşmeye sadık kalıp kalamayacağını denemek için Âdem ve Havva’yı yaratıyor Allah’ımız. Yaratır yaratmaz bazı kelimeleri öğretiyor ve meleklere, “Âdem’e secde edin” buyuruyor. Melekler secde ediyor ancak İblis hariç! Allah;
-Neden Âdem’e secde etmedin? Sorusu karşısında İblis;
-Ben ondan hayırlıyım. Ben ateşten, Âdem topraktan yaratıldı” cevabını veriyor. Yani Allah’a karşı isyan ediyor ve adı; “Şeytan” oluyor! Şeytan; huzurdan kovulan demektir.
Allah’ın ilkelerine karşı olan her hareket, İblisleşmektir, Şeytanın yolunda gitmektir! “Şeytanın adımlarını takip etmeyin” derken, sakın ola ki; Şeytan ve şeytan tıynetinde olanlar seni kandırmasın, sana cazip tekliflerle gelerek Hak yoldan ayırmasın… demektir. Zira Şeytana uymak, Âdem’in ağlamasına sebep olur.
“Ben, cinleri ve insanları yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım” ilkesi! Her gün beş vakit, kırk rekat namazda okuduğumuz Fatiha suresinde, “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz” taahhüdü! “Emir olunduğun gibi dosdoğru ol”, “Niçin yapmadığınızı söylersiniz?” uyarıları!...
Âdem’in her yanlışı, bütün Âdemleri ağlatır! Âdem’in her zellesi, dünyada büyük yankı bulur! Âdem, bir semboldür insanlık için. Her Âdem, bir adamdır. Her adam da; ilkelere ayak uydurduğu, İlahi mesajlara kulak verdiği sürece adamdır.
Âdem’i ağlatmak istemeyen; Müslümanlara karşı tavır alamaz. Kendi menfaatleri için ülke menfaatini bir kenara koyamaz. Her gün fitne üretmez. Ülü’l emre itaat eder.
Âdem’i ağlatmak istemeyenler; Kur’anî ilkeler doğrultusunda hareket etmeye mecburdur. Ehl-i kıbleyi tekfir derecesinde suçlayamaz, hakaret edemez, kendi basın ve yayın organlarında gammazlayamaz.
Lafla Müslümanlık olmuyor! Hani mızrakla gelene, iğne bile batırılmayacaktı? Hani hiçbir Müslüman’a karşı tavır alınmayacaktı?
Ruhlar âleminde verdiğimiz, “Evet Sen bizim Rabbimizsin” ahdine uymadığımız için Âdem ağlıyor! Âdemler ağlıyor! İnsanlık ağlıyor! İslam dünyası ağlıyor! Bugün Müslümanların kısır çekişmeleri, Âdem’i ağlatıyor!
Hayat sistemi. Zamanı gelen doğuyor, zamanı gelen ölüyor. Yüce yaratan, şaşmaz olan bu sistem çerçevesinde hükmünü icra ediyor. Ölüm kaderdir. Ölümden kaçmak mümkün değil. Kimse, doğma konusunda yetkiye sahip değil. Kimse, anne ve babasını seçmekte de özgür değil. Yine aynı şekilde; ırkını, vatanını, ülkesini, dilini, dinini…seçme hususunda da yetkili değil.
Eğer anne ve babamız Müslüman ise, Müslüman olarak dünyaya geliyoruz. Başka bir dinden isek, o dine göre doğuyoruz. Ta ki; ergenlik (mükellef) çağına gelinceye kadar. Bu yaşa geldikten sonra artık; yaptıklarımızdan, anne ve babalarımızın yaptıklarından, etrafımızın hal ve hareketlerinden sorumlu oluyoruz. Şayet zamanında anne ve babalarımız; Müslüman olmakla birlikte uygulamalarında İslam’a uymayan hususlar varsa, onlara müdahale etmek görevlerimiz arasında sayılıyor.
Yaratıcı; bu dünya hayatımızın düzenli gitmesi, yanlışlara düşülmemesi, zikzak çizilmemesi… için “kanun” ortaya koymuştur. Bu kanunun daha iyi kullanılması, daha iyi uyulması yönünde “Yönetmelikler” ihdas etmiştir.
Bir yılı geride bıraktık. Acısıyla, tatlısıyla 2014’ü bitirdik. Kur’an ve Kur’anca hayat sürmek, hepimizi bağlayan, insan olmamıza, insan kalmamıza, toplumda itibar kazanmamıza vesile olan en temel unsurdur. Kimse, Allah’ın arazisinden dışarıda değil, dışarıda da kalamaz!


Yazarın Diğer Yazıları