AŞK DAMLALARI

İlahi aşk, kulun Allah'a olan sevgisidir. Bu, Mesnevi'de ney metaforunda neyin, nasıl ve niçin inlediğinin hayretler içinde anlatılmasıdır. Gerçek kul, Allah'tan ayrılığın özlemini çekmekte, O'na karşı görevlerini yerine getirebilmek için bütün olumsuzluklara karşı çığlık atmakta, inlemektedir. Bu, ruhlar yaratıldığı zaman Allah'a verilen bir misakın sonucudur. Hz. Âdem ile başlayan ve dünya durdukça devam edecek olan bu inilti, en mükemmel şeklini; peygamberler, veliler ve Allah dostlarında bulmuştur.

Enverî şöyle seslenir:

 

Ru'yet-i dîdar-ı Haktan " len teranî” remzini,

Çeşm-i zarım aşk ile "tur” olmayınca bilmedim,

Kisve-i âl-i aba Enver tarikat sırrını,

Vuslat-ı mürşitle mesrur olmayınca bilmedim.

 

Aşk, bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur. Aşksız geçen bir ömür, boşuna yaşanmıştır. Hakiki Allah âşığı bir meyhaneye girdiğinde orası ona namazgah olur. ama bir bekri namazgaha girince orası da ona meyhane olur.

Bu ilahi aşka Necip Fazıl gözünden bakınca şu güzellikler oluşur:

Yaratan rahmetini kahrından üstün saydı,

Ne olurdu halimiz, gözyaşı olmasaydı?

 

Pir Sultan Abdal'ı dinleyelim;

Dîdar ile muhabbete doyulmaz,

Muhabbetten kaçan insan sayılmaz,

Münkir üflemekle çerağ söyünmez,

Tutuşunca yanar aşkın çırası.

 

Aşk deyince Yunus'u hatırlamamak olmaz. O diyor ki;

Aşk eteğin tutmak gerek akıbet zeval olmaya,

Aşktan bir elif okuyan kimseden sual olmaya.

 

Aşk dediğin duyar isen, aşka candan uyar isen,

Aşk yoluna candır feda, ona feda mal olmaya.

 

Bir başka şiirinde şöyle der Yunus:

 

Gerçek âşıklara sala dinildi,

Bir nidadır "öldi, duyanlar gelsün”,

İmamım soararsan hazret-i Sultan,

Cem'iyyet cem oldu uyanlar gelsün.

 

 

Mevlana diyor ki;

 

"Öyle bir yerdeyim ki, ne gitmesi mümkün, ne kalması mümkün. İşte öyle bir yerdeyim işte. Vageçmekle direnmek arasında, akla karanın tam ortasındayım. Kaybetmenin arefesinde, yeni bir hayatın eşiğindeyim.” (HZ. MEVLANA'DA İLAHİ AŞK/Kazım Öztürk, NKM)

 

Kazım Öztürk de şöyle sesleniyor;

 

Aşkı Yaşayan Bilir!

 

Elle tutulmayan, yaşanan hayat,

Aşkı yaşayanlar, gelsin meydana,

Damarda kan gibi, taşınan hayat,

Aşkı yaşayanlar, gelsin meydana!

 

Canı canan bilir, var da ona sor,

Mecnun'u Leyla'yı, gör de ona sor,

Aşk oduna düşüver de ona sor,

Aşkı yaşayanlar, gelsin meydana!

 

Hallacı Mansur da, aşk içindeydi,

Nesimi'yi sorsan, meşk içindeydi,

Bütün Peygamberler, eşk içindeydi,

Aşkı yaşayanlar, gelsin meydana!

 

Hacerler misali, çöllere dalan,

İsmail'ler gibi, kurbanlar olan,

Hatice timsali, Habibi bulan,

Aşkla yaşayanlar, gelsin meydana!

 

İnliyorum!

Anavatanımdan uzak kıldılar,

Ney gibi durmadan inliyorum ben,

Beni gurbet illerine saldılar,

Ney gibi durmadan inliyorum ben!

 

 

 

 

 

 

 

Aşkın ateşidir beni yandıran,

Dosttan ayrılığa nefsi kandıran,

Hasretin zehrine canı bandıran,

Ney gibi durmadan inliyorum ben!

 

Gurbet bir ıstırap gurbet bir aşı,

Gurbet tüm sıkıntı gurbet gözyaşı,

Sevgiliye giden atlama taşı,

Ney gibi durmadan inliyorum ben!

 

"La” ya yönelişler karanlık hüyük,

Gafletin kullara vebali büyük,

Aşkın hasretleri belalı bir yük,

Ney gibi durmadan inliyorum ben!


Yazarın Diğer Yazıları