Bir Münafık Örneği: Abdullah Bin Übey

Her ümmet, cemaat ve topluluk içinde, inancı farklı olduğu halde bunu açığa vurmayan, inanmış görünerek durumu idare eden ve amacına ulaşmayı hedefleyen insanlar vardır. Nifak danilen bu davranış biçiminin sebebi; ya kişinin ve grubun zayıf olması veya taktik ve yöntem olarak bunu tercih etmesidir.
Hz. Peygamber ve Müslümanlar, Mekke döneminde müşriklerle mücadele ettiler. Medine’ye göç edince müşriklere iki sınıf inkarcı daha katıldı: Yahudiler ve Münafıklar. Müslümanlar medine’ye gelmeden önce oradaki halka üstünlük sağlamış bulunan ve onları sömüren Yahudiler, Hz. Peygamber ve ashabının oraya intikalinden sonra üstünlüklerini kaybedip, giderek azınlık durumuna düştüler.
Bunu kendileri veya menfaatleri için uygun bulmayan bir kısım Yahudiler, sözle Müslüman olduklarını ifade etmiş, İslam toplumunun içine girmiş, topluma zarar vermek ve onu içerden çökertmek için ellerinden geleni de geri koymamışlardır. Resulullah medine’ye geldiği sırada, buranın yöneticiliğine hazırlanan Abdullah bin Übey de benzer bir beklenti içine girmiş, ancak bu beklentisi gerçekleşmeyince, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara kin beslemiş, fakat inkarcı olarak kalması halinde onlara fazla zarar veremeyeceğini anlayıp, bedir savaşı sonrasında Müslüman olduğunu açıklamıştır.
Ölünceye kadar nifak hareketinin, münafıklığın başını çeken Abdullah bin Übey, Müslümanlar aleyhine her türlü; entrika, hile, ayak oyunları, yalan, düzmece haberler üretmiştir. Allah, Hz. Peygamber’e, münafıkları açıkladığı halde, bunlar görünürde Müslüman oldukları, çevre onları Müslüman bildiği için Hz. Peygamber, “Muhammed, arkadaşlarını da öldürüyor” şeklinde bir propagandanın yayılmasını önlemek için münafıkları teşhi etmemiş ve suçları sabit olmadıkça cezalandırmamıştır.
İman yönünden münafıklık yanında bir de ahlak yönünden münafık vardır. Hz. Peygamber, müminlerin bundan da sakınmalarını istemiştir. Bu konuda şöyle buyurur;
“Münafığın üç alameti vardır: Haber ve bilgi verdiğinde yalan söyler, söz verdiğinde yerine getirmez ve kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.”
Kalbi bozuk olan münafıklar, Allah’ın peygamber’e ve müminlere çeşitli lütuflarını gördükçe, İslamın adım adım tamamlanarak yerleştiğini müşahede ettikçe haset ve kinleri artmakta, bu da bozuk kalplerini daha bozuk hale getirmektedir.
Münafıklık, iki yüzlülük bir ahlaksızlıktır. Nifak devam ettikçe bozukluk da nicelik ve nitelik yönünden artarak devam eder.
Nifak, fitne, yalan, iftira, küfür, insanlara kumpas kurmak… birer toplumsal hastalıktır. Altında; menfaat, çıkar, maddiyat, makam hırsı, tahakküm ederek yönetme hasleti, hınç, öfke, intikam yatmaktadır. Böyle hastalığa tutulanlar, devletin her kademesine sessizce sızıp, zamanla güçlenip, kuvvet bulunca amaçlarına ulaşmak için en yakınını bile harcamaktan çekinmemektedir!
Allah, Müslümanları uyarmakta, münafıkların şerrine uğramamak için mücadele edilmesini istemektedir. “Allah yolunda her şeyinizle cihat ediniz” ifadesi içinde bu da vardır. Cihad’ı sadece; kılıçla, savaşla, kavgayla, kırarak, dökerek… şeklinde anlamamalıdır. Hayat bir cihattır, yaşadığımız sürece nefsimizle mücadele bir cihattır, hem de en büyük cihat!       
 


Yazarın Diğer Yazıları