Dilruba

Ne Rüzgârıma tül,
Ne fırtınama talan lazım.
Ne tahtıma kul,
Ne bahtıma yalan lazım!
Bana bir ben,
Bir de beni anlayan lazım!
Dilruba, Farsça bir kelime olup; Anlamı: “Gönül kapan, gönül alan” demektir. 'Dil', Farsçada 'gönül' demektir. 'Ruba' ise 'hırsız'. İkisi birleşince; Gönül çalan, gönül kapan, gönül alan olur.
Buradan hareketle; insana hoş gelen, insanları birbirine kenetleyen, yakınlaştıran, dostluk bağlarını perçinleyen, moda tabirle barışı sağlayan, İslâm'ın aradığı bir insan modelidir.
Kâmus-ı Türkî'de Dilruba; “Gönül alan, gönül kapan, herkesi kendine âşık ve meftun eden.” anlamlarına gelir. Gönül, sadece fiziki olarak kadına yönelmez. Yalnızca herkesi kendine âşık ve meftun eden dilberler değildir. Ruh alemini süsleyen, ruha şifa veren, tabir yerindeyse terapi olacak kadar psikolojik açıdan insana rahatlama sağlayan insanlar, manzaralar, yaratılmışlar vardır.
Edebiyat dünyasında, tasavvuf aleminde, yaşadığımız atmosfer içinde o kadar “DİLRUBA”lar var ki! Yeter ki biz bunları tespit edip, ortaya çıkarabilelim.
Mesela Tasavvuf alemindeki “DİLRUBA”lardan söz edecek olursak, hz. Mevlana'yı, Şems-i tebrizi'yi, İbn-i Arabi'yi, Sadreddin konevi'yi ve bu değerlerin ışık aldığı sevgili peygamberimiz ve diğer peygamberleri hatırlamamak, onların nurlarından yararlanmamak, bir çeşit iksir olan güzel halleriyle gönlümüzü sislememek mümkün değildir.
Kur'anın şu ifadeleri, Dilrubaların çok sayıda olduğunu, insana bir sevinç, rahatlama ve mutluluk verdiğinin açık örnekleridir;
 “O yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahman'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak ve düzensizlik görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp, âciz ve bitkin halde sana dönecektir.” (MÜLK/3-4)
“Rahman, Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona düşünüp ifade etmeyi öğretti. Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir. Otlar ve ağaçlar Allah'a boyun eğerler. Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu….” (RAHMAN/1-2-3-4-5-6-7)
“Allah yeri yaratıklar için var etti. Orada meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır. Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler vardır. O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (RAHMAN/ 10-11-12-13)


“üstlerindeki göğe bakmazlar mı? onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur. Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdirk.”(KÂF/6-7)
“Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar! Canlarının çektiği meyveler içindedirler! Yapkata olduğunuz şeyler karşılık âfiyetle yiyin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.”(MÜRSELAT/41-42-43-44)
“Şüphesiz Allah'a karı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş; bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır. Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan!”(NEBE'/31-32-33-34-35)
“İman edip Salih amel işleyenlere gelince; onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu, büyük başarıdır.”(BURUC/11)
“(Cennette) boş söz işitmezler. Yalnızca meleklerin, “selam” deyişini işitirler! Orada sabah akşam rızıkları da vardır. İşte bu, kullarımızdan Allah'a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir!” (MERYEM/62-63)
“Her kim, O'na (Allah'a) Salih ameller işlemiş bir mümin olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan sakınanların mükafatıdır!”(TÂ-HÂ/ 75-76)


“Bu, bir öğüttür. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır! Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler! Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır!”(SÂD/ 49-50-51-52)
“Allah'a karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedir. Bahçelerde ve pınar başlarında! İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar! İşte böyle! Ayrıca onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirmişizdir! Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler!”(DUHAN/51-52-53-54-55)


Yazarın Diğer Yazıları