DİLRUBA SOHBETLER

 

 

Pandemi döneminde evlere kapandığımız, hiçbir yere gidemediğimiz ve insanlarla irtibat kuramadığımız için evdeki izolasyonda bir şeyler yapmak, halkımıza faydalı olmak durumundaydık. Çünkü Rabbimiz; "Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” buyurur. bu ilkeye uymak zorundaydık.

Tahir-ul Mevlevi'nin;

 

Eli boş gidilme gidilen yere,

Rabbim boş gelmedim suç getirdim,

Dünyalar çekemezken bu ağır yükü,

İki büklüm sırtımda pek güç getirdim” dediği gibi bizeler de eli boş olmamalıydık.

 

Bu yönüyle pandemi bendenize yarar sağladı. Çünkü birçok çalışmamı kitaplaştıracak duruma getirdim. Bunlardan birisi de "DİLRUBA SOHBETLER” isimli çalışmaydı. Sizlerle bu çalışmadan bir bölümü paylaşacağım;

 

”Huzur arıyorsan dost ol, çabuk pişmanlık getir, işe güce koyul.” (Mevlana)

 

Dilruba, çok hoşuma giden bir ifadedir. Kulağa, gönle hoş geliyor. Söylenişinde bile bir tatlılık var. Dilruba, Farsça bir kelime olup; Anlamı: "Gönül kapan, gönül alan” demektir. 'Dil', Farsçada 'gönül' anlamına gelir. 'Ruba' ise 'hırsız'. İkisi birleşince; Gönül çalan, gönül kapan, gönül alan olur. Kısaca, Gönül kapısı dersek sanırım yanlış olmaz.

Buradan hareketle; insana hoş gelen, insanları birbirine kenetleyen, yakınlaştıran, dostluk bağlarını perçinleyen, moda tabirle barışı sağlayan, İslâm'ın aradığı bir davranış biçimidir.

Kâmus-ı Türkî'de Dilruba; "Gönül alan, gönül kapan, herkesi kendine âşık ve meftun eden.” anlamlarındadır. Gönül sadece fiziki olarak kadına yönelmez. Yalnızca herkesi kendine âşık ve meftun eden dilberler değildir. Ruh alemini süsleyen, ruha şifa veren, tabir yerindeyse terapi olacak kadar psikolojik açıdan insana rahatlama sağlayan insanlar, manzaralar, yaratılmışlar vardır.

Dünya kurulduğundan beri dilruba insanlar eksik olmamıştır. Kur'an, dilruba ilkeler ortaya koyar. Bu ilkelere uyanlar da dilruba tavır içine girer. Dilruba, sadece Edebiyat ve Tasavvuf alemine has bir tutum değildir olmamalıdır. Eğer böyle olursa dilrubalarda kesinti ve kopukluk meydana gelir.

İnsan yaşadığı sürece insanlar, bu dünyada oldukları müddetçe mutlaka dilruba tavırlar olacaktır. Dilruba söylemler, dilruba tavır ve davranışlardan söz ederken sadece Mevlana'yı, Şems-i Tebrizi'yi, Sadreddin Konevi'yi, Yunus Emre'yi, Hacı Bektaş'ı, Hacı Bayram'ı, Ebu Eyyube'l Ensari'yi…ele alıp, hatırlayıp, kendimizi bir kenara mı iteceğiz?

Ne zaman dilruba gündeme gelirse hep bu değerli insanların, mana erlerinin; yaptıkları, söyledikleri söz ve davranışlar mı bizim sohbetlerimizi süsleyecek? Hep eskilerden nakil mi yapacağız? Allah'ın verdiği aklı, fikri, düşünceyi devreye sokmayacak mıyız? Hiç elimizi taşın altına koymayacak mıyız?

Dün; Tasavvuf büyükleri, peygamberler, veliler… Kur'an yolunda gitmişler, Kur'anı rehber Kabul etmişler! Ya bugün? Evet bugün, yarın, yarından sonra…kıyamete kadar dilrubalar olmayacak mı? Olmasın mı? Kur'an, kıyamete kadar varlığını korumayacak mı? Evrensel değil mi?

Dilruba'da; empati, tatlı dil, sevgiye götüren yollar, nefreti, öfkeyi, kini, düşmanlığı, kavgayı, savaşı, yumrukları sıkmayı… bir kenara bırakmak, dünyayı cennet yapmak var…

Madem dilruba, gönül okşayan, gönle hitabeden bir yaklaşım, o zaman korkulardan, tehditlerden, tehlikelerden, cehennemden de söz etmek gerekecektir.

DİLRUBA kavramında şu hususlara dikkat etmek gerektir diye düşünüyorum; hep birlikte temiz toplumu oluşturmak, her şeyi başkalarından beklememek, kötümserlikten, olumsuzluklardan, başkalarına kara çalmak, leke sürmekten uzak durmak…

Yollar; ağır ağır ve sessiz alınır. Başarıya ulaşmak için; kimseyi kırmamak, incinmemek ve incitmemek, iyi bir satranç oyunu oynamak lazımdır.

"İnsan, insanın kurdudur denen bir söz var. Bu, bizden olmayan, insanlar arasına fitne sokan bir ifadedir. Asla insan insanın kurdu değil, birbirinin yardımcısı, destekçisi, veren elidir.

Her zaman, her zeminde, her durum ve şartta insanlar denetime tabidir. Benim yaptığımı; sen, o, bir başkası takip eder ve ona göre not verir. Bunun sonunda; "dürüst, akıllı, işi bilen, kimseyi incitmeyen, sözünde duran, çalışkan, ülkesi için gece gündüz demeden gayret sarf eden veya aksi sözler söylenir. Ayak kaydırmayı seven, hayatını, yalan, iftira, hakaret, düzmece işler üzerine kurgulayanlar, günün birinde sırt üstü düşer. Bunlar için; "azgın eşek sırt üstü düşer” veya "dirgeni yiyen sıpa, bir daha gelir mi sapa?” denir.

Kimse, bir başkasını, karakaşı, karagözü için sevmez ve itibar etmez. Sevmek için; boyunun uzunluğu, karizması da yetmez. Söyledikleri, konuştukları; insanların istekleriyle örtüşüyor mu? İnsanlar o kimseyi dinleyince, "hah işte benim duygularıma tercüman oluyor, benim demek istediklerime, yapmak istediklerime bu adam veya adamlar cevap veriyor” diyebiliyor mu? Takip ediyorum adamda, yalan yok, hırsızlık yok, bol keseden vaad dağıtmak yok, konuşurken ayaklarının yere basmaması diye bir durum söz konusu değil gibi güzel duygulara sahip olabiliniyor mu?

Hz. Muhammed (SAV)'in; herkes tarafından benimsenen hususiyeti neydi? "Muhammed'ü-l Emin” oluşu değil mi? Müşrikler, her şeyi söylüyorlardı ama; "yalancı, dürüst değil” diyemiyorlardı! Bunun için mallarını, en kıymetli hazinelerini bile teslim etmekten çekinmiyorlardı! İnanç konusunda savaşa giriyorlar ama emin oluş noktasında tek referans Hz. Peygamberdi!

 

"Keşke”lerle Kavruluyoruz!

 

O yandan bu yana savruluyoruz,

Her an "Keşke”lerle kavruluyoruz,

Nere gidiyoruz ne oluyoruz?

Niçin "Keşke”lerle kavruluyoruz?

 

Nedamet rüzgârı başta esiyor,

Gönüller öldürüp nefes kesiyor,

Her gün binlerce kez ipe asıyor,

Hala "Keşke”lerle kavruluyoruz!

 

 

 

 

 

 

 

Mevsim hazan oldu yaprak düşüyor,

Havalar soğudu her yan üşüyor,

Gözler kan ağlıyor yaşlar taşıyor,

Hala "Keşke”lerle kavruluyoruz!

 

Bak iki kere iki dört etmiyor,

Ellerde derman yok ayak tutmuyor,

Yediğimiz yemek lezzet katmıyor,

Niçin "Keşke”lerle kavruluyoruz?

 

Zamanın kadrini hiç bilemedik,

Ömür boşa gitti ders alamadık,

Yaşları silecek el bulamadık,

Her gün "Keşke”lerle kavruluyoruz!

 

Sık sık ölenleri görüyor muyuz?

Allah kelamına varıyor muyuz?

Aklımız "Oku”ya yoruyor muyuz?

Neden "Keşke”lerle kavruluyoruz? (16 HAZİRAN 2022)

 


Yazarın Diğer Yazıları