Din, Cami Duvarları Arasına Hapsedilemez!

Cami; toplayan, bir araya getiren… demektir. İslam dininin, sosyal özelliği olduğunun somut örneğini camiler gösterir. Bu açıdan baktığımız zaman; camilerde sadece namaz kılmakla yetinilmez, yetinilmemelidir. Camiler, aynı zamanda birer okuldur. Her gelen bir güzellik öğrenir. Her cemaat bu okulda hayata hazırlanır.
Din, yalnızca cami değildir. Dini cami duvarları arasına hapsetmek, dini ve camiyi anlamamak demektir.  Diyanet işleri başkanı sayın Mehmet Görmez bu hususta şunları söylüyor;    
'Camilerde sadece namaz kılmak İslami değil'


Dini, cami duvarları arasına hapsetmek ve camileri sadece namaz kılınan mekânlar hâline getirmenin İslâmî olmayacağına değinen Görmez, dinin hayatın her yönüyle ilgili olduğunu söyledi. Dinin ahlaki prensipler ortaya koyduğuna değinen Görmez, "Dini sadece cami duvarları arasına hapsetmek ve camileri de sadece namaz vakitlerinde açarak namaz kılınan mekânlar haline getirmek üzülerek belirtmek gerekir ki İslami değildir." dedi. Bu durumun İslam'ın ibadet tanımına ve Müslümanlık algısına da uymayacağını belirten Görmez, "Modern zamanlarda adeta indirgemeci bir İslami hayatın empoze edilmesi tamamen seküler zihnin ürettiği bir olgudur. Bunu din ile ve dindarlıkla izah edemeyiz. Tabii ki ezan, cami ve namaz İslam'ın en önemli şiarlarındandır. Ancak bu bizlerin gündelik hayatımızı ezanın ve namazın ruhundan farklı yaşayacağımız anlamına gelmez." ifadesini kullandı.


Din adamları olarak mamur kentlerin oluşmasıyla ilgilenmeleri gerektiğini belirten Görmez, kendilerinin sadece şehirlerde yapılacak olan cami inşaatlarıyla değil, bu camileri dolduracak bedenlerin imar edilmesi ve mümin vicdanların oluşturacağı ahlaka dayalı toplumsal bir yapının oluşturduğu mamur kentlerin oluşmasıyla da ilgilenmeleri gerektiğini söyledi.


Bölgesinde mezhepçilik, hizipçilik ve grupçuluğun yapıldığı, herkesin diğerini ötekileştirdiği bir şehirdeki müftünün o şehrin müftüsü olamadığını altını çizen Görmez, "Geleneksel yaşam koşulları içerisinde değişik biçimlerde ve ortamlarda yaşanan dini hayat tarzları, modern zamanlarda doğal olarak yeni bir forma ve şekle dönüşebilmektedir. Bu yeni formları dışlayarak reddetmek zamanla bizi hayatın dışına atar ve toplumdan uzaklaşmış oluruz. Toplumsal dinamikleri göz ardı edemeyiz. Özellikle sivil toplum örgütleri, değişik sosyal ve kültürel dernekler, hemen hemen tüm kentlerimizde her gün yeni faaliyet ve çalışmalar içindedirler, bunlarla içice olmalıyız. Kapımızı, gönlümüzü onlara açtığımız gibi onların da kapısını çalmalı ve gönüllerini almalıyız." diye konuştu.


Görmez, müftülere şehirlerde ortak dini faaliyetler için platformlar oluşturmalarını, bu çalışmalar için kanun, tüzük, yönetmelik ve yönerge beklememeleri gerektiğini kaydetti. Görmez, "Şehrinde toplumsal yozlaşma, kargaşa ve kavga hüküm sürüyorsa o görevlimiz kendini başarılı göremez. Şehrinde din kardeşleri arasında mezhepçilik, hizipçilik, grupçuluk yapılıyor da herkes bir diğerini ötekileştiriyorsa oradaki müftü o şehrin müftüsü olamamış demektir." diye belirtti.
Görmez, cemaatin gönüllerini fethedemeyen müftünün fetvasına cemaatin da itibar etmeyeceğini söyledi. Cemaatin kendisinin itibar edeceği, güveneceği başka kişileri arama çabası içine gireceğini belirten Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu anlamda dini otoritenin olmayışı tarihsel olarak değişik ve farklı dini yapıların oluşmasına ve yaşamasına da doğal olarak imkân vermiştir. Neticede farklılıklar rahmet olarak görülmüş ve toplumsal dinamizmin bir unsuru olarak algılanmıştır." Her kesimden insanı kucaklamaları gerektiğinin altını çizen Görmez, dinin, kimseyi ırkından, dilinden, kavminden ve inancından dolayı kınamayacağını ve dışlayamayacağını söyledi.


"Hep birlikte kardeşlik hukukunu yeniden inşa etmeliyiz." diyerek müftülere seslenen Görmez, "Herkesin, aynı toprağın nimetlerinden adil pay almasının ahlakını oluşturmak için yapacağımız her çaba, hem dini, hem de insani görevlerimizdendir. Giderek hem İslam dünyasında hem de ülkemizde gerek mezhebe gerekse etnisiteye dayalı çatışmaların kıvılcımlarını söndürmeli ve kardeşlik hukukunu inşa etmeliyiz. Mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun kimseyi ötekileştirmemek, İslâm kardeşliği adına en önemli çabamızdır. Hangi mezhebe mensup olursa olsun kimseyi ötekileştirmemek ve her mezhep mensubuna da kimseyi ötekileştirmemesini tavsiye etmek İslam kardeşliği için bizim önemle üzerinde duracağımız çaba olmalıdır. Modernleşme sürecinin başlangıcında Diyanet'in mezheplerden uzak duruşu, doğal olarak çoğunluğun yapısı gereği Sünni-Hanefi anlayışın yorum ve pratikleri Diyanet'in gayri resmi olarak mezhebini Hanefilik olduğu izlenimini ortaya çıkarmıştır ki, bu algı kırılmalıdır." diye konuştu.
Diyanet, asıl fonksiyonunu icra ediyor! Hani bir söz var ya; “at sahibine köre kişner” diye. Türkiye’de iyi şeyler oluyor!


Yazarın Diğer Yazıları