Hazır Mıyız?

Bir dağdağa, bir hengame, bir moral bozukluğu, bir stres, bir çekilmez dert, dokunsan hafakanların kalktığı bir ortam, “şer” diyene “buyur kadıya” diyecek kadar öfkelerin kabardığı bir atmosfer, ailelerin birbirini anlamadığı, boşanmaların arttığı, cinayetlerin vak'ayı adiyeden hale geldiği, uyuşturucu, içki, zina ve fuhşun ayyuka çıktığı… bir dünyada yaşıyoruz!
Neden bu hale geldik? “eşref-i mahlukat” olan insan neden böyle bir olumsuzluğa düştü? Allah'ın, yeryüzüne halife olarak gönderdiği bu değerli varlığın bu hale düşmesine sebep ne? Kim veya kimler bu hale getirdi insanı?
Evet daha fazla beyninizi bulandırıp, asabınızı bozmak istemem. Bu problemler içinde mutlaka çözümler vardır, olmalıdır. Çözümsüz hiçbir şey yok. Allah insana akıl, fikir, iz'an, düşünme mekanizması verdiğine göre bunları devreye sokmak, aksiyoner özelliğimizi işletmek zorundayız.
Kimse, bir başkasını zorla ve elinden, kolundan çekerek tehlikeye itmez. “kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” ilkesi bize bir şeyler söylüyor! Ne yaparsak kendimize yaparız. Hani deriz ya, “kendi düşen ağlamaz” diye.
Şu itirazları yapamayız; “Allah'ım ne yapayım, annem babam bana İslâmî bir hayat yaşatmadı, bana Kur'an'ı öğretmedi, namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekat vermeyi ve diğer manevi değerlei benden esirgedi!...” o zaman şu soruyu sormak hakkımız olmaz mı? “Allah sana akıl vermedi mi? mükellef çağına kadar tamam, anne ve bana dini eğitim verecek, pekiyi ondan sonra ne olacak? Yaşın olmuş; 20-25-30-40… her şeye kendin karar verirken, neden dini ve manevi konularda anne ve babayı suçluyorsun? Paranın hesabını biliyorsun, kendi zevkini tatmin etmek için çeşitli formüller buluyorsun, mideni düşünüyorsun fakat iş manaya gelince yan çiziyor, suçu başkalarına atıyorsun!
Kaçmakla, yan çizmekle, mazeret üretmekle bir yere varılmaz. Bugün varız yarın!!! Evet yarın ne olacağız? Gideceğimiz; karanlık, dar, ışıksız, havasız bir çukur! Ne iletişim imkanı var, ne dostlarla görüşebilme imkanı! Bağırsak kimse sesimizi duymaz! Orada yalnız bir şey fayda verir; iman ve ameli Salih!
İşte ameli salihe sahip olmak, dünyamızı da ahretimiz de mamur etmek için önmüzde büyük bir fısat var; RAMAZAN! Yalnız bu, günlük, anlık ve beylik lafları sevmiyorum. Neden Ramazan? Ramazanda adam gibi olacağız da, diğer zamanlar, vur patlasın, çal oynasın mı yapacağız? İbadetlerimizi ramazana sıkıştırıp, kalan zamanda ibadetsiz, Allah'a isyanları mı oynayacağız? Her gün bir fırsat, her saniye ve salise bir imkan değil mi? neden kıt ve kısır düşünüyoruz?
Her günümüzü güzel kılmak, hayatımızı cennet haline getirmek için Allah'ın istekleri doğrultusunda hareket etmekten başka yol yoktur. Çünkü O'ndan geldik yine O'na döneceğiz. O'nun olmadığı, O'nun bilgisi, görmesi, işitmesi, haberinin bulunmaması gibi bir durum söz konusu değildir. O'nun malı üstünde, bize verdiği emaneti gelişigüzel kullanamayız. Eğer kullanırsak sorumlu oluruz.
Herkes, kendisini düzeltmek, herkes yaptıklarının muhasebesini yapmak zorundadır. “bugün Allah için ne yaptım?” diye mutlaka sormamız gerekir. bir esnaf, bir ticaret erbabı, bir sanayici nasıl her gün ve her ay kasa kontrolü yapar da, zararı varsa telafi yoluna giderse, biz insanlar da hayat çizgisi içindeki eylemlerimizin muhasebesini yapmak mecburiyetindeyiz. Varsa zararımızı gidermekle görevliyiz.


Yazarın Diğer Yazıları