SEVGİ DEMETLERİ

Çok önceden hazırladığım fakat bir türlü kitap haline gelmemiş; "SEVGİ DEMETLERİ” isimli bir çalışmam var. Bu, hepimizi ilgilendiren, her insana mesaj veren güzellikler mevcut. Bu çalışmamdan kısa kısa anekdotlar paylaşacağım.

İslam; geniş bir yelpazedir, Uluslararası bir sistemdir! İslam'da; Irk, renk, ülke, dil, coğrafya, sınır farklılığı yoktur. Bu açıdan, İslam'a inanan herkes kardeştir. Buna dini literatürde; ümmet denir.

Bir Müslüman, yanlış yaptığı zaman, el birliğiyle düzeltmek hepimizin görevidir. "Yanlış yaptı” diyerek, cemiyetten, toplumdan uzaklaştırmak yoktur. Eğer işin içinde, terör, ülkelere ve insanlara katliam gibi eylemler yoksa ufak tefek kusurlar affedilir.

Sevgiyi içine yerleştiren insan; ailesine, yakın çevreye ve her tarafa bunu yayar. Dolayısıyla bu insanda; hoşgörü, sabır, güler yüz, samimiyet ve empati duyguları gelişir.

Kainat sevgiyle cennet olur. Sevgi; insanın gönlünü, evini, çevresini, işini, aşını, bakışını gülistan yapar.

Seven sevilir. Sayan sayılır. Allah bunun için; "Sizin duanız olmasa Allah size ne diye değer versin” derken bu anlatılır. Tasavvuf dilinde buna; "MAKAM-I MAHMUD” adı verilir.

"sevdim”, "seviyorum” demek kolay, ama sevilmek, sevgiye layık olmak zordur. Güzel konuşan, güzel iş yapan, herkesle ilgileneni insanlar sever.

  1. temizlik şarttır” desem ne dersiniz? Gerçekten, temizlik olmadan sevgi olmaz. İç alemi kötülüklerle dolu, fitne fücur olan kimse temiz değildir. O yüzden; "Önce can, sonra canan” sözü bunu anlatmak için yerinde bir sözdür. İçi dışı bir olmayan, insanları sevemez. Bırakın insanları; tabiatı, çevreyi, hayvanları ve dolayısıyla ALLAH'ı sevmez.

 

Sevgi; beş harften ibaret bir kelime. Dil ile söyleyivermek, "seviyorum”, "Aşkım” demek, "canımsın”, "ciğerimsin”… ifadelerini kullanmak gerçek sevgi midir?

  1. vatanı, ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, yaşı, zamanı…yoktur. O, gönülde parıldayan bir ışık gibidir. Işık, nasıl karanlıkları aydınlatırsa, sevgi de içimizdeki; nefret, kin ve düşmanlık…karanlıklarını aydınlatır. Sevgiyi tarif edemezsiniz. Onu bir kalıba da koyamazsınız.

İnsan; ailesinden, anne, baba ve hocalarından, çevresinden etkilenir. Bu etkilenme; kitaplar, sohbetler, öğütler ve yolculuklar… şeklinde kendini gösterir. İcabında bir söz, insanın hayatında değişiklik yapar. Öyle zaman olur ki; beden dili dediğimiz davranış, hal ve hareket, bin sözden daha hayırlı olabilir.

İnsanlar birbirini neden kırıyor? Niçin kavga ediyor? Hepsine yetecek kadar yer var dünyada. Alıp veremedikleri nedir? Neden; teröre, düşmanlığa, öfkeye zemin hazırlıyorlar? Neden savaşlar var? Dünya savaş için mi kuruldu? Neden; "ben iyiyim sen fena, ben yiyeyim sen yeme” kafasızlığı yapıyorlar? İnsan; zalim, kan dökücü, savaşçı, yeryüzünü terörize eden bir varlık mı? Allah, meleklere; "Ben, yeryüzünde bir insan yaratacağım” buyurduğunda, meleklerin; "yeryüzünde kan döken bir varlık mı yaratacaksın?” diye itiraz etmelerinin sebebi bu mu? Bunlarda insan sevgisi yok mu? İnsan bu demek mi? O zaman Allah, insanı niçin yarattı?...”

Dünyada neden varız? İnsan olarak görevimiz nedir? Allah, bizi, eli boş gezsinler, hiçbir şey yapmasınlar, yesinler, içsinler, ihtiyaçlarını gidersinler, dünyada eğlensinler… diye mi yarattı? Yoksa gerçekten bir görevimiz, sorumluluğumuz ve yapmamız gereken işimiz var mı? Dünya nasıl imar edilir? Dünyayı imar etmek, sadece bir veya iki kişiye mi kalmıştır? Yoksa herkes payına düşeni yapsın, herkes bulunduğu mekanı; düzenlesin, imar etsin, en iyisini yapmaya gayret sarf etsin diye midir?

Her şey insanda başlar, insanda biter! İnsan; Allah'ın en şerefli, en değerli varlığıdır. Bu bakımdan, peygamberler insanlar arasından seçilmiştir!

Hep düşünmüşümdür; insanlar neden kendi ayaklarına pranga vurur? Niçin kendi elleriyle kendini tehlikeye atar? Diye. Tavırlarımızda, davranışlarımızda, insanlarla iletişimimizde; "küçük dağları ben yarattım, her şeyi ben bilirim, senin ilmin ne ki? Kaç paralık adamsın? Paran kadar konuş, sen bana emir verecek adam mısın?....”sözleri, hem insanlığımızı bitirir, hem hayatımızı zehir eder. Böyleleri için;

"Ne kendi etti rahat,

Ne verdi dünyaya huzur,

Yıkılıp gitti dünyadan,

  1. ehl-i kubur” denir.

 

 

  1. Akif'in de belirttiği gibi, Kur'an bize hayat vermeli, hayatımızın her anını işgal etmeli. Kur'an'sız bir hayatın hayat olmadığı, Kur'an'dan uzak yaşantının yaşantı olmadığı şuurunda olmalıdır. Kur'an'ın; "belhum adal” dediği; "hayvanlardan daha aşağı” duruma düşmemek, Kur'an'la iletişimle mümkün olur.

Mümin şahsiyet; Kur'an'la iletişim içine girer. Bu, her Ramazan ayında "hatim yarışı”na girerek, el alem; "ne çok hatim yapmış, ne kadar iyi okuyor” diye iftihar vesilesi yapmakla olmaz. Çocuklara şirin görünüp, asıl işi olan iskanla, ev sahibi kılmakla görevli makamlarda olanların haklarını görmezden gelmek, şikayetlerine kulak tıkamak, nefret oluşturur.

40 gün Sabah Namazına gelen çocuklara bisiklet vermek güzel, ama bunu daimi kılmak çok daha önemli. Park ve bahçelerde çocuklarla top oynamak, onların seviyesine inmek elbette gerekli fakat herkese aynı mesafede yaklaşmak aranan bir husus değil mi? Cuma çıkışlarında cemaatlerle müsafaha etmek fevkalade bir şey. Ancak, "kul hakkı” denilen ve herkesi ilgilendiren konularda daha da hassas ve titiz davranmak daha hoş olmaz mı? (24 AĞUSTOS 2023)


Yazarın Diğer Yazıları