SAĞLIKTA NELER OLUYOR?
ZEHİRLİ MANTAR: LEMAN DERGİSİ
LEMAN DERGİSİNE
Omurgasız şımarıklar
KANAYAN YARAMIZ KERBELA VE AŞÛRE GÜNÜ
Dolar uluslararası ödemeler sisteminde güvenilmez bir para birimi haline gelmiştir
Konya’nın Dün Kimyon, Bugün Lavanta Kokan Tarım Hikâyesi
UNUT
Postmodern Dönemin Müslümanlara Sunduğu Fırsatlar
Dijital Çıplaklık
BASIN DİLİ
İSRAİL İRAN ÇATIŞMASINA DAİR BİRKAÇ SÖZ
Nisan Ayı Satış Rakamları Açıklandı!
Oyun Kaliteli Galibiyet Güzel
REZİLLİK DİZ BOYU
TYB’den yine bir kültür hizmeti! Devamlı söylerim: TYB demek, kültür demek. TYB demek edebiyat, tarih, sanat, ilim ve kültüre emeği geçenlere vefa demektir.
Karatay Belediyesi ve TYB işbirliğiyle, Kutlu Doğum münasebetiyle, birbirinden kıymetli şairlerden “Kutlu Doğum’a Naatlar” dinledik.
Her ne kadar sevgili peygamberimizi bunlarla anlatamasak da, hiç olmazsa, Hz. İbrahim’in ateşini söndürmeye giden karınca misali, onun yolunda da ölemez miyiz? “Karınca kaderince” kabilinden naatlarla, sohbetlerle, O’nun hayat serüvenini anlatarak…kendimize çeki düzen veremez miyiz?
Resulün hatırına, onu öven güzelliklerden bir demet sunulacak bu yazıda sizlere. Önce bu demetleri derleyen, güzel kokuların bizlere yansımasını sağlayan değerli üstadları görelim: Ahmet Efe, Atilla Yaramış, Erdal Çakır, Fatma Şengil Süzer, İbrahim Demirci, M. Ali Köseoğlu, Mehmet Kurtoğlu, Mustafa Uçurum, Vural Kaya, Yunus Emre Altıntaş.
Sadece bir naat’ı alacağım. Ahmet Efe’nin yazdığı Naat’ı. Okuyunca sanırım sizler de, benim gibi gözyaşına boğulacaksınız. Zira salon, bu naat ile gözyaşına boğuldu.
Beklenen
Dilarâ hep nuruna pervane kıl da beni,
Âşığını sevginin narına yakmaya gel!
Gözlerinden gayrıya bîgâne kıl da beni,
Kerem et, Mansur gibi dârına çekmeye gel!
Ey! Çölünde bir öksüz divane olduğum yâr,
Serâpâ hasretiyle bir ömür dolduğum yâr,
Tâ Elest Meclisi’nde hüsnünü bulduğum yâr,
Zincirine bağlıyım, halime bakmaya gel!
Kadid olmuş bir gülüm, dalımdan tutmaz mısın?
Şu bîçâre kemlere merhamet etmez misin?
Bir tek tebessümünle ruha can katmaz mısın?
Aşkının şarabını ülkeme dökmeye gel!
Susuz kaldım dağında, dört yanım yâd u ağyar,
Gezdirme hasretinle bu canı diyar diyar,
Efgânımı bulutlar ve dahi taşlar duyar,
Affının sancağını burcuma dikmeye gel!
Duymaz mısın, titretir hem arzı, arşı âhım,
Ey gül yüzü uğruna kurban olduğum şâhım,
Şimdi tahtından olmuş bir garip padişahım,
Âlemi viran eden şu zulmü yıkmaya gel!
Ne olur tut elimden, ayağa kaldır beni,
Yalvarırım ne olur, katına aldır beni,
Aşkınla çalkalanan ummana daldır beni,
Âb-ı hayat misali gönlüme akmaya gel!
Gel artık ey Dilara, yoruldum “gel” demekten,
Yoruldum, “gözlerimin yaşını sil” demekten,
Daha zor şey var mıdır hasretle beklemekten?
Dilara, şimşek gibi ufkumda çakmaya gel!
Dilara, solmaz gülün, sen Habib-i Hüdasın,
Hem tükenmez vefasın, bütün derde devasın,
Gönüller sultanısın, Muhammed Mustafa’sın,
Gel, gönüller tacını başına takmaya gel!
LEMAN DERGİSİNE
AH SAMİMİYET!
HICRETİ ANLAYABİLMEK
ATEŞ KES MUAMMASI!
BU KAVGA NEREYE KADAR?
40 YIL, 40 DAVA
BU SAVAŞ, SADECE İRAN VE İSRAİL SAVAŞI MI?
YAŞLANIYOR MUYUZ? YOKSA ZAMAN MI BİTİYOR?
KENDİMİZ OLALIM!
KAFALARDAKİ PUTLAR!