Resulullah’ı Gerçekten Seviyor muyuz?

Yazıma, “RESULULLAH’I GERÇEKTEN SEVİYOR MUYUZ?” şeklinde bir soruyla başlasam nasıl olur? Nasıl olacak herkesten; “o kadar çok seviyoruz ki tarif edilmez, kendimden, annemden babamdan daha çok seviyoruz, onun için ölüyoruz…” gibi süslü, cılalı laflar ve edebi cümleler dökülür dudaklarımızdan!
Bir başka soruyla; “SAMİMİ MÜSLÜMAN MIYIZ?” diye devam etsem, yine kimse; “samimi değilim” demez. Kimsenin, “yoğurdum kara” dediğini duydunuz mu hiç?
Daha buna benzer sayısız sorular üretilebilir. Şimdi biz bu iki soru üzerinde duralım isterseniz; “Resulullah’ı gerçekten sevmenin yolu Kur’andan geçer. Kur’anı ne kadar biliyoruz? Anlamından haberimiz var mı? Anlamı bize bir şey söylüyor, mesajlar veriyor! Bu mesajların hayatımıza yansıması nasıl? Mesela ilk sure olan Fatiha’dan başlayalım; orada şöyle diyoruz; “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil.”
Bu sureyi her gün beş vakit namazımızın her rekatında yani 40 sefer tekrar ediyoruz. Namaz bitince, işimizin, aşımızın, meşguliyetlerimizin başına gidiyoruz. Kimimiz parayı, kimimiz makamı, kimimiz kadını ve şöhreti ilah ediniyoruz! İşimiz bitince akşam tekrar aynı sureleri okuyoruz! Bu, bir nevi iki yüzlülük olmuyor mu? Allah’a karşı samimiyetsiz bir tavır sergilemiyor muyuz? Başımız dara geldiğinde Allah’tan medet ummak yerine; güçlü, kuvvetli, hatırı sayılır insanlardan medet umuyoruz! Bu da bir başka açmaz değil mi?
Kur’anı gelinlerin odasının en yükseğine, kimsenin ulaşamayacağı yerlere, en süslü kılıflarla koruyor ve o bize bakıyor, biz ona bakıyoruz! Eğer aklımıza gelirse; ara sıra açıp kağaını okumaya çalışıyoruz!
Bu konuda Akif şöyle der;
“Ara sıra açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına,
Belki üfler geçeriz bir ölünün toprağına!
İnmemiştir hele Kur’an bu hakkıyla bilin,
 Ne mezarlıkta okunmak,
Ne de fal fal bakmak için!”
Allah; “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyuruyor. Hatta sevgili peygamberimiz, “beni Hud suresindeki, “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti yaşlandırdı” diyor. Evet ne kadar doğruyuz? Acaba el gün görsün, beni doğru bilsin diye mi doğruyuz? Yoksa kimse görmese de Allah görüyor, bu yüzden her an doğru olmak zorundayım anlayışıyla mı doğruyuz? Pekiyi o zaman ticari hayatımıza bakalım; ticarette bozuk olan malı, “bu mal bozuk” diyerek açıkça müşteriye söylüyor muyuz? Bazı malları, fiyatı iyice artsın da öyle satayım anlayışımız var mı? Kazancımızdan devlete ait olanı (Vergiyi) devlete, fakirin hakkı olanı (zekatı) fakire tam ve eksiksiz veriyor muyuz? Yanımızda çalıştırdığımız elemanların hakkını eksiksiz ödüyor muyuz? Yoksa köle gibi mi çalıştırıyoruz? Sigorta yaptırıyor muyuz? Asgari ücretten ve mümkünse fazlasından alnının teri kurumadan ücretlerini ödeme durumunda mıyız? Ortaklarımızla geçimimiz nasıl? Onlara karşı her türlü numarayı çeviriyor, sonra da; “ön safta” namaz mı kılıyoruz? Mahallemizde, sokağımızda, akrabalarımızda, şehrimizin, ülkemizin veya dünyanın dört bir yanında aç susuz, muhtaçlar inim inim inlerken; her yıl umre şov mu yapıyoruz?
Üniversiteli kızları, deniz kenarlarına götürerek, ev tutarak, kötü emellerimize alet ediyor, sonra da; “ben onlara burs veriyorum” diyerek sureti haktan görünüp, halkı ve Hakkı mı aldatıyoruz?
Resulullah’ı gerçekten seviyor muyuz? Resulullah, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır buyurur. Dünyanın her yerinde Müslümanlara; zulümler, işkenceler, akla hayale gelmedik ayak oyunları oynanıyor! Müslüman Müslümana hile yapar mı? Müslüman Müslümanı arkadan hançerler mi? Yıllarca devlet kademelerinde en üst düzey görevlerde bulunan, yargıda görev yapan “sözde Müslümanlara” ne diyeceksiniz? Bunların; “Resulullah’ı gerçekten seviyoruz” demeleri bir akıl tutulması olmaz mı? Eğer Resulullah’ı gerçekten seviyorsak; samimi olacağız, hiçbir zaman Müslümanlara ihanet etmeyeceğiz, gerektiğinde saldıran, hakkımızı elimizden almaya çalışan inançsız olanlara karşı her türlü mücadelden uzak durmayacağız. Müslüman mıymıntı olmaz, Müslüman, “bana ne, beni ilgilendirmez gelen ağam giden paşam, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşaın…” aymazlığında olamaz. Bakınız Resulullah, gerektiğinde savaş da yapmıştır! İslam’da, sana tokat vurana, öbür yanağını da dönüp tokatlatmak yoktur.
Resulullah; kararlı, sabırlı, dirayetli, İslamı koruma konusunda hiçbir tehditten, hiçbir baskıdan yılmamıştır!              
Böyle yaparsak Resulullah’ı sevmiş, O’nun yolunda gitmiş ve ölmüş oluruz! Zaten başka da alternatif bulunmamaktadır! Sözle olmuyor, lafla peynir gemisi yürümüyor!


Yazarın Diğer Yazıları