Saflarımız, Camideki Kadar Sık Mı?

Her namaz kılınma öncesi cami imamı; “saflarınızı sık ve düzgün tutun, Allah'ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun” duyurusunu yapar. Cemaat da bu duyuruya uyarak hemen saflarına dikkat ederek düzgün bir hale getirir. Bu, namazın daha disiplinli, daha dikkatli ve daha çok dayanışma içinde kılınması gerektiğini gösterir! Düzgün hareket edene Allah'ın rahmet ve bereketi de gelir!
Cemaatle kılınan namazda cemaatin, imamın -açıktan okuduğu zaman- okuduklarını dinlemesi, anlaması ve tatbik etmesi açısından da önemlidir. Camideki imam; lider, önder ve topluma yön veren insanı temsil eder. İmam ne yaparsa, cemaat da aynını yapar, kimse muhalefet etmez! Muhalefet edilince namaz bozulur. Vaizlerimiz için de aynı durum geçerlidir. Camide kimse kalkıp da; “hocam bu yanlış, bu, böyle olmamalı…” diyerek caminin, cemaatin dikkatini, huzurunu kaçırmaz ve kaçıramaz! Eğer diyeceği olursa, cami çıkışında ve namazdan sonra münasip şekilde anlatılır.
İşte burada yanlışımız başlıyor!


1.    Namazı camide bırakıp, dışarı çıktığımız zaman hayatımızı namaz sonunda bütün Müslümanlar, aynı kıbleye dönenlerle saflarımızı sık ve düzgün tutuyor muyuz?
2.    Namazda okunan Kur'an ayetlerini düşünüyor, tefekkür ediyor ve namaz sonunda hayatımıza uyguluyor muyuz? Birlikte hareket edip, Müslümanlara uygulanan; zulüm, işkence, esaret, insanlık dışı muamele ve katliamlar karşısında camideki gibi topyekûn hareket edip tavır koyuyor muyuz?
3.    Namazda okunan her ayeti, dünyanın neresinde olursa olsun her cami cemaati birlikte dinliyor ve imama uygun hareket ediyor. Pekiyi namaz bitince, yani camiden çıktıktan sonra her şey camide mi kalacak? Orada mı kalmalı? Hani sahabe, safları o kadar sık tutarmış ki, elbiseleri omuzundan eskirmiş! Tamam da, cemaatle kıldığımız namaz sonrasında neden elimizle, dilimizle, tavır ve hareketlerimizle… sıkı ve düzgün hareket etmiyoruz?
4.    Buradaki Müslüman da, dünyanın öbür tarafındaki Müslüman da aynı statüye sahip! “Müslümanlar bir binanın taşları gibi birbirine kenetlenmiştir”, “Müslümanlar, bir vücudun organları gibidir” deniyor. Bir organımız rahatsızlanınca bütün vücut rahatsız oluyor. O zaman, dünyada gözyaşı akan, katliama uğrayan Müslümanlara bakışımız nasıl? Mısır'da, Suriye'de, Arakan'da, Doğu Türkistan'da ve dünyanın hangi bir yerinde Müslüman varsa, onların uğradığı mezalime sessiz kalabilir mi bir Müslüman?
5.    Camideki cemaatten, dışarıdaki cemaat anlayışı daha önemlidir. Dağdaki velilikten, şehirdeki veliliğin önemli olduğu gibi!
6.    Sessiz, bana ne, beni ilgilendirmez, bu benim işim değil, dünyanın öbür tarafındaki Müslüman'dan bana ne, bunlar, Arap, Acem… şu veya bu deme hakkımız var mı? Eğer var diyorsak; Kur'andaki; “Müminler ancak kardeştir, kardeşlerinizin arasını ıslah edin” ayetini namazda okumayalım veya Kur'andan bunu çıkartalım! Mümkün değil değil mi? O halde gereğini yapmazsak, o vakit Müslümanlığımızın sorgulanması gerekir.
7.    Hz. Ömer'in, “bugün Allah için ne yaptın?” sorusunu mutlaka sormamız şarttır. Sevgili peygamberimizin, “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” ilkesine ayak uydurmamız, aktif ve sorumlu Müslüman'ın görevleri arasındadır.
8.    Sorumlu Müslüman sorunsuz insandır. Zaten Müslüman olmak, sorumlu olmayı beraberinde getirir.


Yazarın Diğer Yazıları