TÜRKİYE’NİN DOLARLA İMTİHANI

Almanya'nın Frankfurt şehrinin bir mahallesi tamamen Yahudilerden oluşan bir yerleşim noktasıydı. O zamanlar Hristiyanlıkta da faiz almak en büyük haramlardan kabul ediliyordu. Yahudilikte de faiz haramdı. Ancak Yahudilerde Yahudi olmayanlardan faiz alınması caizdi. Bu nedenle Alman kralları bir kurnazlık yaparak buradaki Yahudilere, "Bizim faiz almamız haram, biz elimizdeki parayı size verelim sizler bu sermayeyi faizle işleterek kazanın. Bizlere de kar verin” dediler. İşte bunun üzerine buradaki Yahudiler elde ettikleri bu Alman sermayesiyle kısa zamanda büyük servetler elde etmeye başladılar. İşte bu faiz uygulaması ile çok büyük servet elde eden Yahudi ailelerinden birisi de Rockshild'lerdı. Baba Rockshild'ın beş oğlu vardı bu beş oğlunun her biri ayrı ayrı beş Avrupa şehrine dağılarak beş ülkenin sermayesini çalıştırmaya başladılar. Almanya (Frankfurt), Milano, Viyana, Londra, Paris.

 

Artık bu aileler o kadar büyük bir ekonomik güce erişmişlerdi ki ülkeler onlardan borç alıyor, onların sağladığı finansmana göre siyaset belirliyorlardı. Örneğin Napolyon Bonapart büyük Fransa hayalini gerçekleştirmek için başlattığı siyasi hamlede yine bu ailelerden borç para almış bir kişiydi. Fransa'da başlayan bu hareket zamanla İngiltere ile Fransa'nın menfaatlerinin çatışmasına ve iki ülkenin savaşa tutuşmasına neden oldu. Waterlloo adı verilen bu savaş sırasında bu aileler İngiltere'de İngiltere'nin savaşı kaybettiğine dair yalan haber yayarak Londra borsasının çökmesine neden oldular. Böylelikle borsanın tüm hisselerini ele geçirdiler. Aynı oyunu Fransa'da da oynadılar. Aynı anda iki ülkeyi de soydular.

 

Sonunda faiz yoluyla elde ettikleri bu korkunç sermayeyi küresel çapta doğru kullanabilmek ve işletebilmek adına bir yöntem geliştirmeye karar verdiler. 2. Dünya Savaşı sonrasında 1944 yılında ABD'de Bretton Woods adı verilen bir kasabada savaşı kazananlarla kaybedenler arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmada dünya ekonomik sistemi dolara endekslendi. Böylelikle tüm dünya ülkelerinin ekonomisi de dolara endekslenmiş oldu. 1 ons altın 35 dolar olarak tanımlandı. Eskiden uluslararası ticarette hep altın esas alınır, ülkeler birbirleri ile olan alışverişlerini altınla yaparlardı. Ancak bu anlaşmadan sonra ABD dünyaya ithal ettiği dolar karşılığında tüm ülkelerden altın istedi. Ancak ne var ki 1970'li yıllara gelindiğinde ABD elindeki dolar rezervinin üzerinde dolar basmaya ve dünyaya dağıtmaya başladı. Yani artık dünyada dolaşan doların hiçbir karşılığı yoktu. Fakat buna karşın artık dünyanın süper gücüne dönüşen ABD'den bunun hesabını sorabilecek bir siyasi ve askeri güçte yoktu.

 

Türkiye Cumhuriyeti kuruluş itibariyle Batılılaşmayı esas almış, anayasal yapısını, sosyal, siyasal düzenini Batıya bağımlı bir kimlikte kurgulamış bir devlettir. Bundan dolayı bazı kesimler Türkiye'nin Batıya entegre bir ekonomik yapıyla yoluna devam etmesinin bu dolar, faiz sarmalına dayalı sömürü ekonomisinden geçtiğine inanıyorlar. Eğer Türkiye bu ekonomik anlayışla yoluna devam ederse Batı ile hep iyi geçinmek ve onlara uyumlu politikalar geliştirmek zorunda kalacaktı. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti ne zaman Batı'ya karşı milli bir politik refleks gösterse hep dolar, faiz kıskacına alınarak yeniden kuruluş felsefesine uygun ayarlara döndürülüyordu. Veya darbe ve muhtıralarla gerekli ayarlar yapılıyordu.

 

İşin üzücü tarafı bu mandacı zihniyet sayesinde ülke içerisinde Truva atı vazifesi görecek, emperyal emellerin bu ülke üzerinde kurguladığı esaret düzeninin bekçiliğini yapacak yerli sermaye de oluşturuldu. Bu sermaye grupları da üretmeden, milli bir varlık göstermeden dolar, faiz üzerinden ülke ekonomisini sömürerek servetine servet kattı, ülkenin zaten zayıf olan ekonomik yapısının kendilerine bağımlı olmasını sağladılar.

 

Dün bu ülkeyi askeri darbelerle kontrol ediyorlardı. Kontrgerilla adlı NATO'ya bağlı derin devlet yapılarıyla kontrol ediyorlardı. Nihayetinde FETÖ hareketiyle devleti teslim almayı amaçladılar. Ancak geldiğimiz nokta itibariyle bugün dolar, faiz sarmalıyla ekonomimizi sabote etmekten başka ellerinde bir müdahale araçları kalmadı. Bundan dolayı biz eğer bir milli mücadele ruhuyla mevcut sürecin getirdiği yaptırımlara direnebilirsek önümüzde çok daha güzel günler gelecek. Bundan hiçbir şüpheniz olmasın.

 

Eğer hükümetin niyeti kötü ve sadece seçimi kazanmak olsaydı IMF ile anlaşır, faizi oynamaz, Orta Doğu'da Batı'yı rahatsız eden faaliyetlerden uzaklaşır, Akdeniz'de iddialarınızı rafa kaldırır böylelikle çok emniyetli bir şekilde halkın ekonomik olarak memnun edildiği ortamda seçime girmeyi tercih edebilirdi. Bunun bedelini de kendisinden sonra iktidara gelecek hükümetlere devredebilirdi. Ancak amaç siyasi çıkar değil, Türkiye için bağımsız aydınlık bir gelecek. Bu gün artık tercihimiz günü kurtarmak değil BÜYÜK TÜRKİYE'Yİ İNŞA ETMEKTİR!

Bakara Suresi, 279. ayet: Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin.

Yazarın Diğer Yazıları