GÜL İLE BÜLBÜL - 1

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

 

Sevgideğer güzel insanlar, arasıra öykülerimden de örnekler yazdığım mütevazı fakirhaneme hoş geldiniz. Tamamının kahramanları ve konusu aynı olan, onlarca gül ve bülbül hikâyelerimden bir örnek paylaşmak istedim sizlerle. Dilerim beğenirsiniz…

 

Uzak diyarlardan bir sıkımlık cân uçtu geldi. Ne hakla hâkim olduğunu bilmeden, ferman yazdıran gülü buldu. Sanki Lokman Hekim'in bilmediği gizi çözmüştü. Ormanların aşağısındaki yeşilliğe kondu bülbül. O davudî sesiyle karşısına aldı kanlı yârini:

 

- Ey Gül, hiç halim yok yaram sarmaya. Derman ol derdime, dedi. Gül öyle uzaktı ki, dost kapısı sanan yanıldı. Vay haline onun yöresinden geçenin. Gülün taç yaprakları dahi âşıklarının kanıyla boyalıydı. Üstelik sanki efganlar vaktini beklemiyormuşçasına cesur, sanki toprağa esir olan kendisi değilmiş gibi, biraz asil biraz vakur:

 

- Be ahmak, zaten derdindir yarana derman olan. Aradığın herneyse dışında; bil ki o senin içinde!

- Neye böyle şiddetlisin Gül yâr?

- Çok uçmuşsun, hep boşa... Var git, dengine ulaş sersem!

 

Oysa Bülbül'cük zaten hüzünden kaçıyordu. Bir gün ölmekten korkuyordu. Sadece bu aşktır çözüm sanıyordu. Bir zaman hatası vardı. Sonsuzluk donuktu. Yürekler vuslat ateşiyle yanıyordu. Gül ile Bülbül arasında iki parmak mesafe kalmıştı. Ab-ı hayata dokunmuş olacaktı garip Bülbül; eğer o Gül'ün busesine mazhar kılınsa...

 

- Bak arkadaş, nice çiçek benden güzel kokar, nicesi daha renklidir.

- Allah sahiplerine bağışlasın.

- Ey zavallı vazgeç. Yanılırsın!

- Yanılgım sen olasın ey yar. Her lafın emir bana…

- Tek dileğim gitmendir.

 

Bu son sözle, sadaktan da yaydan da çıktı ayrılık oku. Doğruca Bülbül'ün kalbine kit­lendi. Eski hüzünler şaka oldu. O kuş sustu. Tabiat şaştı. Bülbül bulutların arasına atıldı. Bir şebnem ışıdı kanlı Gül'ün dalına. Doğruyu yapmak şart mıydı sanki!

 

Bülbül tam yedi sene içinde aradı. Bulabilse hemen yârine koşup "işte sevme gücü bu, özümde” deyivericekti. Yoksullukla sınandı sevdası... Suskunlukla... Yalnızlıkla... Kristal göllerde aradı. "Ey su, hani benim yansımam?” diye sorguladı. Turnalarla selam yolladı. Bir kavgaya daldı yetim kuş.

Gün geldi, devran döndü. Felek çekti kancasını bizim âşıklardan. Böylece ferahladılar, artık kalp yaralarına aldırmadılar. Zaman oldu gencecik bir bülbül ulaştı aynı tılsımlı yeşilliğe. Orada saçları dökülmüş, canı çekilmiş bir çiçek sarısına rastladı. Yanına sokularak ünledi:

 

- Be gafil ne direnirsin Azrail'e. Bak adına Gül denecek hal kalmamış sende, diye onunla bir alaya vardı. Solgun Gül ise hoşgörülü bir tebessümle:

- Ah o gençlikte ne güller vardı bu Lalezar'da, sen gibi ne bülbüller yandıydı ateş-i aşka, dedi. Belki bunlar kalan son nefesleriydi. Şehadet getirdi. Genç Bülbül duruldu zamanla ve ölümcül şaşkınlıkla bocalayarak eskimiş bir fotoğrafı izlercesine:

- Sahi Aşk neydi? Dedi cahilâne. Kimse anımsamadı ne garip Bülbül'ü ne maşukunu.

 

Hayra karşı geliniz.


Yazarın Diğer Yazıları