Keşke Keşke Olmasaydı

Avustralya'daki bir trafik kazasında vefat eden merhum Esat Coşan Hoca bir sohbetinde şöyle demişti: "İnsanoğlunun ömrü üç aşamadır: Önce şehvet peşinde koşar. Sonra evlenir servet peşinde koşar. Sora geçimini yoluna koyar, bütün ihtiyaçlarını alır; bu sefer bir yerlerde başkan, muhtar, milletvekili, bakan olmaya çabalar. Sonra bir bakar ki ömrü geçip gitmiş, Azrail karşısına dikilivermiş.” Ömrü şehvet, servet, şöhret olarak formülüze etsek yanlış mı yapmış oluruz? Yahut bir başka değişle kasa, masa, nisa. Ömür bunları kazanmak için geçerken insan bunlar arasındaki bir keşkeden bir başka keşkeye gider durur. Rotası budur. Ömür 3 durak. Arası keşkelerle dolu. Ta ki oyun (Ankebut 64) bittiğinde konduğumuz karanlık kutudaki son keşkeye kadar.

Ömür lebalep keşke dolu. Herkesin bir keşke koleksiyonu var. Kimin keşkesi büyükse kaybedenler kulübüne üye. Keşke, keşke, keşke... Ne öldüren, ne yaşatan; gönle bir diken gibi batıp her daim kanatan, iyileşmesi için sürdüğün her şeyin daha çok kanattığı bir yara. Yaşın kaç olursa olsun her daim beynin bir köşesini kendine mesken tutmuş, beynin gücü ve yaşam enerjinle beslenen bir asalak.

Ve namına dünya denilen, yemleri şehvet, servet ve şöhret olan bu kapanın etrafında dolaşıyoruz. Bu ihtiraslardan birini kapıp hızlıca kaçmak için elimizi uzattığımızda, kapan hızla üstümüze kapanıyor. Ve kurtulması çoğu zaman mümkün olmuyor. Sonra gönüller keşkeler ile memlû (dolu), gözler keşkelerle nemli. Gel kör ki bin tanesinin bir geçer akçe ettiği yok.

Kapandaki peynirle gözü dönmüş zavallı bizler... Çare peynir perhizi. Ama nasıl? Beynimizin kıvrımlarındaki bütün boşlukları bunca peynir aşkı tıka basa doldurulmuşken nasıl olup da kapanın yanından hiçbir şey yokmuş gibi geçip gideceğiz? Ya fare olmaktan vazgeçip peynirle ilişiğimizi keseceğiz yahut kapanın etrafında dolaşmayacağız. İlkinin olması fıtrata aykırı. Uzak doğu mistisizminde, Hristiyanlıkta bu, uygulanmaya çalışılıyor. Dünyevi zevklerinden el etek çekilerek bunlara düşkünlük yok edilmeye çalışılmış ancak daha beter bir şey çıkmış ortaya: eşcinsellik. İkinci çözüm yolu olan kapanın bulunduğu mutfağı terk etmek yasak. Hem mutfakta duracak hem peynire dokunmayacaksın.

En ücra hücrelerimize bu aşkın yerleştirilmesinde mi sorun, bunların yasaklanmasında mı, yoksa bunları en diplerden bulup getirip insanın aklının önüne getiren nefsin varlığında mı? Cevap? Bilmiyorum. Şeker delisi bir çocuğu şekerle dolu bir dükkâna kapatıp "Yeme” denmesindeki mantığı anladığım gün cevabı yazacağım. Söz.

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları